29 Aralık 2010 Çarşamba

2010'un Son Yazısı..Happy New Year:)

2010 yılını da arşivlerimize kaldırmaya hazırlanıyoruz.Herkes planlarını yaptı,ben de geçmişi düşünüyorum.Şimdi 21 senenin neyi geçmiş diyip gülenler var kesin ama geçmiş mi geçmiş ,bizim de kendimize has geçirdiklerimiz mevcut:)

Anaokuluna başladığım yıla kadar gayet kız çocuu gibi uzun saçlıymışım.Hatta tüm fotoğraflarımda karpuzlu saç tokalarımla deklanşöre sırıttığım görülür.Lakin Anaokulu dönemlerinde o zaman erkek çocuklarında pek modaydı amerikan traşı yanlar
kısacık,üstler uzun model..Benim de içimdeki erkek fatma hortlamış olacak ki o şekilde kestirelim diye tutturunca öyle kesmeye başlamışlardı.

İlkokula başladığım senelerde durum daha iç açıcıydı.Bendeniz modeli vardı o zaman.O kesim de ilkokul senelerimde favorimdi.Yedi yaşımda gözlerimin bozuk olduğunu annemlere anlatana kadar iflahım kesilmişti.Babam gizli gizli bu çocuk gözlük takmak istiyor ondandır derdi.Sonunda anlaşıldı.Hem astigmat hem miyop..Ve dört göz modele geçiş.

Ortaokul yıllarıma gelirsek Burcu,Gökde,Merve,İnanç bir de ben sıkı beşliydik.Okulda yaz dönemi kıyafeti başladığında beyaz dize kadar sporcu çorabı gibi uzun çoraplar giyer yakalamızı gevşetir(ki ben annem korkusuyla çokta gevşetemezdim) gezinirdik.Tenefüs aralarında çilekli lilapause yerdik.Hala çilekli lilapause bana o yılları anımsatır.

Lisede ilk kez arkadaşlarımdan ayrılmıştım.Neticede ilkokul birden beri birlikteydik.Ben süper liseye girmiştim.Sevgili ahretliğimle çocukluktan beri özlemini duyduğumuz aynı okulda okuma günlerimiz start almıştı.4 sene aynı okul.2 sene sıra arkadaşlığı:)Burçinimiin o zamanlar telleri vardı.Ben net hatırlıyorum kendisini hatta içimden telli turna derdim:).O da beni özel okuldan gelen şımarık
kız olarak anımsasa da, gelecek dönem ayşurla geldiğinden istem dışı samimiyete boyun eğmişti:)Hazırlık yıllında ayşurun sırtına kopya ver diye az vurmamıştım.

O dönemde The O.C vardı.Cnbc-e dizileri yeni yeni hit olmaya başlamıştı.Ayşurla ondan konuşurduk falan..9.Sınıfta bi gün sınıfa hande diye bi kız geldi.Soğuk nevale.Yasemin adını handan die zikretti die terslemiş kızı:)Şimdi
kendisi yine canciğer dolma tabirimizdeki 5 limizden biri.

Evet 5 sayısına ilgim ilkokulda kabarmış.hep iyi 5 li gruplarım olmuştu.Üniversiteye geldiğim yıllar buhran yıllarımdı.Eskişehir'de kimseyi tanımıyor olmak gam yüküydü ilk senede.İkinci senede AIESEC li oldum.Çevrem yeni bi sirkülasyon ile değişti.Geçen sene mart ayı sonralar ulusal kongre takımına seçildim.Takımda bi res var bir de pınar diye bir kız.Pınarım ağzından cümle çıkacak diye ödü kopar tarzda cümle kurmuyor,deveye hendek atlatmak bu kıza cümle kurdurtmaktan daha kolaydır diye ilk tasvirimi kurmuştum.Ayy ne soğuk nevale be bu diye geçirdiğim cümleler tasvirle beraber filiz verdi.Şuan en yakınımdır kendisi.Buradan da bir musibetle yada sevgisizlikle başlayan arkadaşlıklarımı en yakın dostlarım olarak seçtiğim aşikar:)

Sevgili abim yıllar yılı iki konuda ahkam keserdi.İlerde eşim araba sürer ben yanında otururum birinci maddesi,ben askere gitmicem yaaa ikinci desturuydu.Sevgili annemiz önce 18 ine bastığı gün eline ehliyet vererek enisimize ilk kapağını hediye etmişti.İkinci olay askere yollama hikayesiydi nasıl oldu hala çözememiş olsamda oğlumuzu askere yolladık askerliğini yapıverdi:)Bu da ikinci tufaya düşüşüydü.Üçüncü vaka bende patlayacak sanırım.Ki umarım patlamaz.Fakat her şartta ve koşulda benim de asla dediğim konuda da sevgili annemiz itina ile üçüncü kapağıda bize yerleştirir.üç kapak bir tabak modeline geçeriz inşallah.

Ahir ömrümdeki bir ilki de bu sene yaşıyorum.İlk kez ailemden ayrı bir yeni yıl kutlayacağım.Sebeple Balıkesir'e gidiyorum bu gece.

Haliyle 2010 ' a dair son yazımı yazmış bulunuyorum.

Şimdi 2010 yılı sonundayız.Geçmişten günümüze göz attığımda bir çok şeyin geçmişte kaldığına bir kere daha kanaat getiriyorum.Gidenlere baybay diyerek;

Yeni yıl herkese en keyifli madde ve bileşenleri,sıhhatle beraber getirsin.Sağlık,başarı,mutluluk ve şans hep yanımızda olsun.

P.S=Kırmızı çamaşır işe yarıyor deneyiniz:)

28 Aralık 2010 Salı

Cemal Safi..

Cemal Safi'yi biliyoruz aslında.Hem de çok iyi biliyoruz.Sevgili Candan Erçetin'in git şarkısının dizeleri bizzat Safi'ye aittir.Bununla birlikte şairin bu güne kadar 40 tanesi Orhan Gencebay tarafından olmak üzere, 150 civarında şiiri bestelenmiş.Yazdığı şiirlere göz atınca ağırlıklı olarak elemli aşk günlüğü tadını alıyoruz.

Bugün kayıtlarımı karıştırırken,Safi'den beğendiğim bir şiire rastladım ve paylaşmak istedim.Beğeninize..

Tufan Öncesi

Nuh’un gemisine beni de alın
Tufan öncesini sezenlerdenim
Yalanı çıkmadı açtığım falın
Sırrın Çincesini çözenlerdenim.

Hayat kavgasında çizmeyi atıp
Barış çarığını giydim yamatıp
Sabır imbiğinde duygu damıtıp
Gönül sancısını süzenlerdenim.

Çok resmini yaptım aşk afetinin
Ehliyim ressamın marifetinin
Ceylan bileğinin zarafetinin
Daha incesini çizenlerdenim.

Değişmem manâsız zevki elemle
Hislerim şiire döndü çilemle
Ak kağıt üstüne kara kalemle
Sözün incisini dizenlerdenim.

Neden çekemezler bilmem ki niye!
Bu hüner ruhuma Hak’tan hediye
Manâ kervanına katıldım diye
Madde hancısını üzenlerdenim...

Cemal Safi

26 Aralık 2010 Pazar

Canon A1'Den Nameler..

Fotoğrafa ilgi duyup eğitimini aldıktan sonra,sevgili abimin de ilk filmli makinası olan Canon-A1 ile çekmeye başlamıştım.Bizim enisin malı kıymetli değildir ama bazı zımbırtıları sanki paha biçilmez hint kumaşı edasında saklaması meşhurdur benim dilimde.

Bu emektar makina da öyle idi..Pek kıymetli.Enis verirken melo aman iyi bak buna güzel makinadır diye sıkı sıkıya tembih etmişti.Benimde en kötü özelliğim dikkat denen yerler,iç güdüsel mi bilmiyorum, en dikkatsiz ehemmiyetsiz davrandığım noktalar olur.Bu makina da o şekilde 1 sene kadar kayıplara karıştı.Ben tüm gemileri yakıp abime söyledim.Kendisi tam sinirlenirken yok eno evde de nerde bilmiyorum diyerek kıvırdım ve yüce rabbim bu garibe acıdı da bir gün makinayı buluverdim.

Canon-350D ye terfi ettiğimden beridir bu makina enisin evde kurduğu fotoğraf makinası müzesinde sevgili zenit ve dierleriyle kardeş kardeş oturuyordu.Bizim burçin fotoğraf kursuna gidip makina aranmaya başlayınca, "bak ben veririm bir makina ama çok kıymetli,vallahi bişi olursa abim ikimizi de harcar" diyerekten emanet ettim.O gün bugündür burçin makinayla ilginç hikayelere imza atar oldu.Son olay şöyle;

Bizim esas kız Balıkesirde okuyor ve emniyet binasının karşısındaki kız yurdunda kalıyor.Geçen gün fotoğraf çekmiş emniyete doğru bir kaç poz.Görenlerden biri de ihbar etmiş emniyeti görüntülüyorlar diye!

Bizim saftor öğle yemeği için kantine iniyor.Hizmetli abla panikle gelerek,"Burçin emniyetten geldiler çabuk odanı topla sizin katta arama yapacaklarmış birisi emniyeti görüntülemiş kimseye söyleme"diyor.

Bizim saftor da "e ben fotoğraf çekiyordum" deyince burçini aşağı polislerin yanına indiriyorlar.Bir kaç sivil polis amca bizim kıza durumu soruyorlar burçin de ben yeni öğreniyorum o tarafa doğru iki poz çektim diyince filmi ver bize diye tutturuyorlar.Şaşkın şipşakçımız da bu makina arkadaşımın ben çıkarmayı biliyorum falan diyor.Adamlar makinayı isteyince de arkadaşın vermem diyor. Polis de arkadaşın gelince
alırsınız diyerek baskınlık yapıyor..Polislerden biri de bizim garip şipşakçının hevesine duygulanmış olsa gerek,"yarın getirir çıkarttırıp,bakın yeni öğreniyormuş kızın hevesini kırmayalım" diyerekten polisleri ikna ediyor.

Polisler bizim şaşkının ifadesini alıp ifadeye imzayı attırıyorlar.Bu sırada yurt müdüresi de "bu kızımız 3 senedir bizle hiç bir sabıkası yok ben kefilim kızımıza" deyip duruyormuş.:D

Son olarak Burçin internetten filmin nasıl çıkarıldığını bularaktan filmi çıkarıp polislere teslim ediyor.

Şaka gibi değil mi??

İlahi Burçin çok yaşa emi:)))

A.Şerif İzgören'le V.Müyak 'ı Sonlandırdık..

Bu yazımı okurken bir yandan da everybody gotta learn sometime dinlemenizi istiyorum.

Nasıldı?Güzeldi.Evet Müyak 5 'in nihayet sonuna geldik.

Efendim Şerif hocamız şenlik getirdi konferansa.Ölmüş ruhlarımızı diriltti.Aslında şunu fark ettim.Hocam kendi çevresini iyi gözlemliyor.Ve belki de asıl yaptığı bu gözlemlerini paylaşmak,paylaşımı çok haklı çünkü biz gözümüze sokulmadan anlayamıyoruz.

Herşey net ve ortada.Hocam uzaklara gitmiyor.Haklı da zaten içimizde(Türklerin içinde) çok çok güzel örneklerimiz var.İdol kabul edebileceğimiz hocalarımız önderlerimiz var.Da işte biz şamda arama meraklısıyız..

Bugün "Süperman Türk olsaydı pelerinini annesi bağlardı" sunumu ile bizlerleydi.Var olanları gözümüze soktu.Bizde hakikaten diyerekten izledik.Konferansın özü bence şuydu;"herşey bizde gizli.."

Varolan yapılan hep bize dönüyordur biryerlerde.Belki fark ediyoruz belki göremiyoruz.Ama önemli olan beklentisizce birşeyler yapmak,yapabilmek/yapmayı istemek..

Ahmet Şerif izgören'e sonsuz saygılarımı iletmek isterim.

Müyak' a da sevgiler !!Yk takımınızı değiştirin bir de bugün yemekle ilgili daha çok patates olacak doyacaksınız cümlesini kuran ablamızı acilen şutlayın derim.

Son olarak da kişiler yetkin ve bilgi deposu olabilir ama sunması bir sanattır.Bunu bu konferansta çook çook gördük.Emeği geçen herkesin yine de ellerine sağlık.Bir daha ki panelin daha verimli olması dileğimle.(en azından iki tane sıcak ikram masası kurmayı düşünmelerini umut ederiz:))

25 Aralık 2010 Cumartesi

5.MÜYAK Konferansındaydık..

Neyi öğrendik organizasyon işi lacileri yada siyah mini elbiseleri çekip topuklularla
salına salına yürümekle olmuyormuş..

Evet belki ağır bir itham bu fakat kötüydü ne yapayım??Bugün Anadolu Üniversitesi
Endüstri Mühendisliği Kulübü'nün düzenlediği 5.MÜYAK konferansındaydık.
Konferans iki gün sürecek.Karsan,Eczacbaşı,Arçelik,Eti,Avea,Denizbank'tan konuşmacıların bankacılık,proje yönetimi vs. konularda fikir ve deneyimlerini paylaşacakları konferansın asıl benim katılma sebebim olan konuğu "Ahmet Şerif İzgören".

Sabah 9 buçukta başlayacak olan ama klasik sarkmalarla 10 da başlayan organizasyon,
ücreti 25 TL olmasına karşın gayet kalabalıktı.Uzuuun uzuuun süren açılış konuşmaları
sonrasında Karsan firmasından teşrif eden adını kestiremediğim(daha doğrusu not defterimde yazıyor ama üç adım atmaya halim yok şuan) beyefendinin kürsüde açılış konuşması gibi masaya 70 derece eğilerek yaptığı konuşmanın uzunca bir kısmında ben uykumun kalan kısmında rüyalar görmekteydim.

Koca kulüp konuşmacının yakasına mikrofon iliştirmeyi 3. sunumda akıl etti çünkü.

Neyse efendim Karsan sonrasında en güzel konuşma Eczacıbaşı'ndan Hamit beye aitti.
Vitra lojikstik sorumlusu olan Hamit bey Eczacıbaşı reklamları ağırlıklı bir
sunum hazırlamıştı ama gayet keyifliydi.Mikrofonu yakasında olduğundan
gayet aktif ve güzel bir sunum yaptı.

Öğle yemeğinde ise en azından sulu yemek olur diye düşlediğimiz ve üniversitenin
öbür ucuna yürüdüğümüzde iki parmak eninde iki dilim pizza ve kola yı öğle
yemeği diye resmen itelediler.Ki zaten o verdiklerini biz AKM'ye dönerken yolda
erittik.Yani enerji'nin e sinde bile etkili olmadı.

Sunumun son konuşmacısı Denizbank'tan şeker bi abimizdi ama ben yine uyudum..
Bu bilmiyorum kaçıncı panelim fakat gittiğim en diplerdeki organizasyon ve
en durgun sunumlardı.

Hele ki en son katıldığımız ODTÜ'deki Y2fi den sonra..

Fikrimce organizasyon adına birşeyler kazanmak isteyen yada bir organizasyonda
pozisyon almak isteyenler kesinlikle önce AIESEC kongrelerinde organizasyon ekibine dahil olup işin inceliklerini,bizzat görerek ve doğru olanın ne olduğunu işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenip törpilenmesi şart.

Yarın Ahmet Şerif İzgören günü.İki oturum şeklinde olacakmış.

Heyecanla bekliyorum.Ve şahane olacağına inanıyorum.Ellerim ayaklarım tutar inşallah.

P.S:yarın katılım gösterecekler yanlarında kumanya getirsinler:)))

24 Aralık 2010 Cuma

ÖZgürlük Heykeli


İlk kez karşılaştığım iddialar karşısında yorumsuz kaldım.Sizle de paylaşmak istedim.

Bugün DUNYATVNEWS te okuduğum bir habere bu yorumum.Yıllardır bildiğimiz hatta benim çok fazlaca ilgimi çeken ve efsane/hikayelerine dair bir sürü araştırma yaptığım "özgürlük heykeli" ile ilgili History Channel ın 16 aralık'ta yayınlanan bölümünde farklı iddialar ortalığa atılmış.İddialara göre Özgürlük heykelinin yaratıcısı Frederic Bartholdi bir masonmuş.Ve birlikte çalıştığı Gustave Eiffel ile Richard Hunt'un da haliyle mason oldukları iddia ediliyor.Kısaca bu heykel masonluk adına bazı ibareler taşıyormuş.

Örneğin;heykel feneri niçin sağ elinde taşıyor? gibi ilginç sorularla yazıdaki iddiaları desteklemişler.

Doğruluğu nedir bilemiyorum.Lakin Illuminati ve masonlara dair geçmiş dönemlerde bir kitap okumuştum.Ve gerçekten ilginçti savunuları ve savunucuları(masonlar).Bu yüzden düşündüğümde olabilitesi yüksek geliyor.

Yine de news in tüm iddialarını bir kenara bırakıp Özgürlük heykelinin hikayesini paylaşmak isterim.

Heykel, 19. yüzyılınn Ortalarında Türk toprağı olan Mısır’a dikilmesi maksadıyla Fransızlar tarafından hazırlanmış ama sonradan yaşanan bazı şanssızlıklar yüzünden Mısır yerine Amerika yolunu tutmuştu. İşin daha da garip tarafı, heykelin masraflarının büyük kısmının, zamanın hükümdarı Sultan Abdüláziz tarafından bizzat ödenmiş olmasıydı.

Mısır Valisi Saik Paşa’nın Fran sız mühendis Ferdinand de Lesseps’e 1854’te hazırlattığı ve Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayacak olan Süveyş Kanalı projesi de onaylaması için Osmanlı hükümdarına sunulmuştu. Projenin arkasında Fransa vardı ama İngiltere, Akdeniz’deki ve Hindistan’daki hákimiyetini sona erdirebilecek olan böyle bir hazırlığa Karşı çıkıyor ve zamanın hükümdarı Sultan Abdüláziz’i, projeyi reddetmesi için devamlı bir baskı altında tutuyordu.Saik Paşa ile kanalın mühendisi olan Ferdinand de Lesseps arasında 1854’te varılan anlaşmanın çok ilginç bir maddesi daha vardı: Kanal’ın Akdeniz’e açıldığı yere dev bir heykel dikilecekti. Heykel, firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde ‘Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini’ sembolize eden bir meşale tutacaktı. Sultan Abdülaziz’in ödediği paralar arasında yapılacak olan heykelin masraflarının bir bölümü de vardı. Paşa ve mühendis, eseri Fransa’nın tanınmış heykeltraşlarından olan Frederic Auguste Bartholdi’ye sipariş ettiler, hatta bir hayli avans da ödendi ve Bartholdi işe başladı. Dikileceği yerde monte edilecek şekilde parçalar halinde hazırlanan heykel birkaç sene sonra tamamlanmış, kanalın Akdeniz’e açıldığı yerde birkaç hafta içerisinde yerleştirilebilecek hale getirilmiş ve Marsilya’dan bir gemi ile Mısır’a nakledilmesinin hazırlıklarına bile girişilmişti.Ama,bu sıralarda Saik Paşa’nın yerine Mısır’ın başına geçen İsmail Paşa, Müslüman bir memlekette böylesine büyük bir heykelin dikilmesinin halk arasında hoşnutsuzluk yaratacağını düğündü ve mühendis Ferdinand de Lesseps’e, heykelin Mısır’a getirilmemesi talimatını verdi. Mühendis’in Paşa’yı ikna çabaları neticesiz kaldı. Süveyş Kanalı 1869 Kasım’ında dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katıldığı büyük ama ‘heykelsiz’ törenlerle açıldı. Bartholdi’nin eseri ise, Mısır’da bu yaşananlardan sonra Paris’te bir depoya kondu ve tozlanmaya terk edildi.

O yıllarda dünyanın bir başka tarafında, Fransa ile Amerika Birleşik Devletleri arasında büyük bir muhabbet yaşanıyor ve taraflar birbirlerine jest üstüne jest yapıyorlardı. HEYKEL, AMERİKA YOLUNDA Paris’te kurulan Fransız-Amerikan dostluk grubunun lideri olan Edouard Rende Lefebvre de Laboulaye, Fransız Hükümeti’ni Amerikalılar’ın Fransa’nın dostluğunu daima hatırlamaları için bir hediye gönderilmesi konusunda ikna etti ve hediyenin devasa bir heykel olmasa kararlaştırıldı. Heykel bir elinde hukuku simgeleyen bir kitap tutacak, diğer elinde de ‘dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü’ olan bir meşale taşıyacaktı. sipariş gene aynı heykeltraşa, Frederic Auguste Bartholdi’ye verildi. Bartholdi’nin eseri zaten hazırdı, senelerden beri bir depoda beklemedeydi ve tek eksiği üst kısmında, yani elleriyle kollarında ve yüzünde baza değişiklikler yapılmasıydı. Amerikalılar heykelin New York’un hemen girişinde bulunan ufak adalardan birine yerleştirilmesine karar verdiler. Bartholdi, kaidenin yerini görmek için New York’a gitti ve Paris’e dönüşünde yeniden işe başladı. Bakır ve çelik ten yaptığı heykelin mühendisliği ilgilendiren taraflarını Paris’e kendi adıyla anılan bir kule dikmiş olan Gustave Eiffel ile beraberce çalışarak tamamladı ve 1884 Haziran’ın ilk günlerinde eserini Fransız hükümetine teslim etti.

Bartholdi heykelin yüzünü tamamen değiştirmiş ve meşale annesi Charlotte’in siluetini işlemişti. Birbirine monte edilecek şekilde yapılmış 350 parçadan olunan heykel ‘Sere’ adındaki bir Fransız gemisine yüklendi ve 4 Kasım 1885 günü New York’a ulaştı. New York’ta, bu arada heykelin kaidesinin yapımı için bir bağış kampanyası başlamış, ilk bağışı Macar göçmeni olan, New York’ta ‘World’ adında bir gazete çıkartan Joseph Pulitzer yapmış ve kaide için 100 bin dolar vermişti. Macar göçmeni gazeteci, daha sonra gazetecilikte dünyanın en büyük ödülü sayılan ‘Pulitzer’in de isim babası olacaktı. Kaidenin inşasından sonra sıra heykelin dikilmesine ve resmi açılışa geldi. Bartholdi, New York’a yanına bu defa Süveyş Kanalı’nın mühendisi ve heykelin fikir babası olan Ferdinand de Lesseps’i de alarak gitti ve 1886’nın 25 Ekim’inde yapılan törende eserinin açılışını bizzat yaptı.

Son olarak bu heykelin aynı zamanda bir gözlem kulesi olduğunu da hikayenin sonuna eklemek isterim.

Ahretlik,Gül Tanesi,Can Paresi

Yeni yıla bi kaç gün kala ben son bi kaç günde hayatımda mühim olan bir kaç kişiye bir kaç birşey yazmak
niyetindeyim.

İsim vermeden yazacağım ve tüm yazdıklarım için iyi ki varsınız.

Küçüğüm,bizim evin orda bi park var o zamanlar.Bi de benim karpuz tokalarımla kırmızı eşofman altım.En net bunlar var aklımda.
Hava teyzem bana bakıyor.Dünyanın en şahane teyzesidir kendisi ayrıca.Emeği,hakkı ödenmez,ödeyemem..

Neyse Hava teyzemin beni götürdüğü üç favori mekanım var o yaşlarda.Biri güvercinler,iki o köşedeki park,bide toz biberli ekmek yediğim o güzel ev:)

Birgün yine o parka iniyoruz.Parkta annesiyle oynayan bi küçük daha var herhalde.Bu kısım net değil tamamen işkembeden atıyorum.Ama o küçük benim
ilk arkadaşım oldu bu net.Onu biliyorum.

İp oynardık.Ezan okundu mu tası tarağı toplamadan koşarak eve giderdi:)Sabahın köründe kargalar bokunu yemeden o köşe parka gider salıncakta sallanırdık.

Sonra lisede sıra arkadaşım oldu.Her ne kadar 4 sene her sabah düşman gibi bir cümle etmeden okula kadar gitsek de,hatta yolda ayılan bayılan tüm canlılara üzülüp beni sabahın köründe ifrit etse de:) canımdır o benim.En bitanelerimden yani.Nar tanem gül parem hatta ahretliğim..:)

Değil bir 2011 daha,nefes aldıkça en güzel anlarımızda şimdi de olduğu gibi hep birlikte olmak dileğimle.İyi ki varsın.

22 Aralık 2010 Çarşamba

87 Yıl Önce ve 87 Yıl Sonra...

Bugün sevdiğim bir arkadaşımdan gelen maili paylaşmak istedim.Yorum,fikir,zikir sizlere kalmış..

87 yıl önce onlarca farklı etnik kökenden mucizevi şekilde bir devlet kurmuştuk...

87 yıl sonra bir devletten yine mucizevi şekilde iki-üç devlet çıkarma sevdasına kapılanlarla uğraşıyoruz!
***



87 yıl önce tek ulus olabilmek için, ortak dilimizi en iyi konuşmanın ve yazmanın derdindeydik... Amacımız birlik olup, güçlenmekti...
87 yıl sonra ortak dilden vazgeçtik. Bölünüp, güçlerimizi ayırmaya odaklandık!

***



87 yıl önce dinimizi, kendi dilimizle öğrenip, gereklerini yerine getirmek için atağa kalkmıştık...
87 yıl sonra dinimizi, kendi dilimizle öğrenme ve ibadet etme hakkımızı kaybettik!

***



87 yıl önce çıktığımız yolda, fakir ulusa para kazanmayı öğretmek için Köy Enstitüleri kuruyorduk...
87 yıl sonra geldiğimiz nokta, fakir ulusa oy karşılığı erzak ve kömür dağıtmak!

***



87 yıl önce fabrikalar inşa ediyorduk...
87 yıl sonra bu fabrikaların tamamını sattık, sattıklarımızın yarısından fazlasının kapanmasına göz yumduk!

***



87 yıl önce sanayide ve tarımda kendine yeter bir ülke haline gelmek için atağa kalkmıştık...
87 yıl sonra toplu iğneyi ve karpuzu bile ithal eder olduk!

***


87 yıl önce hayata geçirdiğimiz modelle Avrupaya özgürlük ve demokrasi dersi veriyorduk...

87 yıl sonra özgür ve demokrat olmadığımız için Avrupa Birliğine alınmıyoruz!
***


87 yıl önce benimsediğimiz sistemle kadınlarımızı kısa sürede seçme ve seçilme hakkına kavuşturmuştuk... Dünyaya örnektik...

87 yıl sonra kadınlarımıza, Siz sadece doğurun... Çalışmayın, üretmeyin, sizin yeriniz evinizdir dediğimiz için, kadın-erkek eşitliği sıralamalarında dünyaya rezil oluyoruz!
***



87 yıl önce pozitif bilimleri öğreniyorduk...
87 yıl sonra metafiziğe merak sardık!

***



87 yıl önce kız-erkek bir arada okuyorduk...
87 yıl sonra karşı cinsin bizim için ne kadar tehlikeli olduğunu keşfettik ve okullarımızı ayırdık!

***



87 yıl önce çok sesli müzik dinleyip, vals yapmaya çalışıyorduk...
87 yıl sonra açık alanlarda ilahi dinleyip, biz bize kaldığımızda göbek atıyoruz!

***



87 yıl önce hukuk devletine geçmiştik; kadı efendilerin yerini cumhuriyet savcıları ve hâkimler almıştı...
87 yıl sonra temel hukuk kurallarını, ulemaların fetvalarıyla tartışır olduk!

***



87 yıl önce öğretmenlerimiz başımızın tacıydı...
87 yıl sonra milyonlarca öğretmen adayı açıkta ve başımızın belası(!)

***



87 yıl önce yüzlerce ayrı meslekten esnafın bir arada çalıştığı çarşılarımız vardı...
87 yıl sonra sadece Çin ve Avrupa mallarının bir arada satıldığı alışveriş merkezlerimiz!

***



87 yıl önce Karaköy-Beşiktaş arasını at arabasıyla 15 dakikada gidiyorduk...
87 yıl sonra yüz binlerce liralık lüks otomobillerle iki saatte gidemiyoruz!

***



87 yıl önce Atatürkün nerede ne zaman karşımıza çıkacağı belli değildi...
87 yıl sonra yollar bir saat önceden kesildiği için, devlet adamlarımızın nerede ne yaptıklarını bizzat takip ediyoruz!

***



87 yıl önce cahilden ve okumamıştan korkuyorduk...
87 yıl sonra okumuşları kodese tıkıp, cahillere umut bağlar olduk!

***



87 yıl önce milletvekilliği yemini bir anlam taşıyordu...
87 yıl sonra bir formalite oldu!

***



87 yıl önce annelerimizin, ablalarımızın başı yine bağlıydı ama altlarına daracık pantolonlar giymiyorlardı...
87 yıl sonra bazı kadınlarımız dini kuralları yeniden yorumlayıp, seksi kıyafeti, makyajı ve türbanı bir araya getirdi!

***



87 yıl önce Araplar bizi taklit etmeye çalışıyordu...
87 yıl sonra biz Arap hayranı olduk!

***



87 yıl önce Anadolunun en küçük kasabasında bile, kimse kimsenin yediğine-içtiğine karışmıyordu...
87 yıl sonra bazı büyük şehirlerde bile içkili lokanta kalmadı!

***



87 yıl önce otobüs firmaları için bilet satan amcalar yolcunun cinsiyetini merak etmiyordu...
87 yıl sonra Bayan yanı mı?yı keşfettik!

***



87 yıl önce Kurtuluş Savaşını kazanıp cumhuriyeti kuranları saygıyla ve rahmetle anıyorduk...
87 yıl sonra Neden padişah efendimizi gönderdiniz diye hakaret ediyoruz!

***



87 yıl önce Mustafa Kemal Paşa, Çok Yaşa diyorduk..
87 yıl sonra yeniden Padişahım Çok Yaşa demeye başladık...

***



87 yıl önce ülkeyi nasıl yöneteceğimize Türkiye Büyük Millet Meclisinde karar veriyorduk...
87 yıl sonra ABDye ve ABye sormadan karar alamaz olduk!

***



87 yıl önce millet olmayı öğreniyorduk....
87 yıl sonra ümmet olmayı dayatıyorlar!

***



87 yıl önce Cumhuriyet ilan edildiğinde tüm kentlerin en büyük meydanlarını doldurup, büyük bir sevinç yaşamıştık...
87 yıl sonra resmi tatili fırsat bilip, iki-üç gün kaçamak yaptığımız için seviniyoruz...

***



87 yıl önce onca yokluk içinde mutlu ve umutluyduk...
87 yıl sonra her şeyimiz var ama ne mutluyuz ne de umutlu!

***



87 yıl önce geleceğimiz vardı...

87 yıl sonra yarının ne getireceğini bilemez olduk!

21 Aralık 2010 Salı

Karşımızdaaa Futurizm..


Bir süredir araştırdığım bir konuyu paylaşacağım bugün.

Karşımızdaa "futurizm".Nedir bu yenir mi içilir mi?

Futurizm ilk olarak İtalya'da ortaya çıkmış ,yakın zamanda Türkiye'de de tohumları atılmış,ve yeni yeni yayılmaya başlayan, kimilerinin duymadığı,kimilerinin ise hayatına yeni bir yön verirken fazlaca benimsediği bir akım.

Öz olarak şöyle denebilir;kişilerin zaten bir geleceğimiz var bu geleceği er yada geç yaşayacağız daha farklı bir ifade ile e zaten kaderimiz belli neyse onu yaşarız bağnazlığından öte,var olan ve her geçen gün fazla fazla gelişen teknoloji ve erişilebilirlik dünyasında kendi geleceğimizi istediğimiz şekilde yönlendirebilmek bizim elimizde olgusu futurist fikri benimsemiş insanların savunusudur.

Evet bencede bu teknolojiyi ve bu erişilebilirliği ki bakınız wikileaks bile var artık:) kullanarak,geleceğimizin iplerini çook rahat idare edebiliriz.

Ufuk hanım;(Ufuk Tarhan) yine geçen sene Osmangazi Üniversitesi Kariyer günlerinde tanış olduğum girişimci ve başarılı bir iş kadını.Türkiye'deki futurist görüşün öncülerinden biri ve şuan M-GEN Gelecek Planlama Merkezi Kurucusu aynı zamanda Türkiye Futuristler derneğinin başkanı.

Şayet nedir bu Melis ucundan azcık azcık bahsetmişsin diyen varsa(ki kasıtlı olarak bunu yaptığımı itiraf ediyorum:) ) işte burdan
futurist Türkiye'nin adresine erişerek daha detaylı bilgiye sahip olup,dernek etkinlikleri ile ilgili bilgilere de ulaşabilirsiniz.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Dunbar'ın Sayısı:150


Siz hiç duydunuz mu bilmiyorum ama ben ilk kez bugün internette gezerken böyle birşey olduğunu duydum ve belki sizin de haberiniz yoktur diyerek paylaşmak istedim.

Esas adamımız ;Robin Dunbar,kendisi bir antropolog.

Antropologlar, primatların doğal hayatta yaşadıkları grupların sayısı ile neokorteks (beynin evrimsel olarak en geç ortaya çıkmış, yüksek seviye bilişsel işlevleri olan bölümü) bölgesinin hacmi arasında bir korelasyon olduğunu bulmuşlar. "bana bir türün ortalama neokorteks hacmini verin, size o türün doğal hayatta ne kadar büyük gruplar
hâlinde yaşadığını söyleyeyim." in kelime mealini sevgili Robin amcamız açmış..

Bizim neokorteks hacmimize bakarak insanlar için bu ideal grup büyüklüğünü 150 civarı hesaplamış.Buna da DUNBAR'ın sayısı demiş..
Sosyal açıdan kararlı, insanların başa çıkabileceği maksimum grup büyüklüğünün aşağı yukarı bu olduğunu söylüyor.

İlişkinin açıklamasını antropologlar,sosyal bir ortamda yaşamanın ileri düzey işlevlerin evrilmesi için itici güç olduğu gerekçesi ile yapıyorlar.Ne kadar kalabalık grup, o kadar entrika, dedikodu ve ihtiras.

Konuyla ilgili bir başka yorumu da Gladwell ,insanın en fazla 150 kişiyle sosyal ilişkilerini verimli olarak yürütebileceğini ileri sürerek yapıyor..Gladwell,buna bir eklemede bulunur ve bir fikri yaymanız için ihtiyacınız olan kişi sayısı 150′dir der. Daha da ilginci 150 kişiyi geçtikten sonra bir fikrin yayılmasının daha zor olduğunu söyler.

Herkese keyifli haftalar..

17 Aralık 2010 Cuma

Lingo Lingo 12 li Lingo

Efendim bir şarkı vardır bilir herkes lingo lingo şişeler rakı da mı içtin sen bensiz nağmeleriyle sürer gider.
Ah bileydim bu şarkının lingolu kısmı kaderim olacak..Ah bi bileydim..

Bilindiği üzere istatistik okuyorum.Maalesef çünkü anneden emdiklerimiz siyah süt şeklinde böğür böğür burnumuzdan
geldi bu sene.Okul okumuyoruz, çile erbabı insanlarız biz.

Hep bi ödev hengamesi.Sokaklarda saçma sapan gezmeyeli epey oldu..Evet epeyce oldu..Sabah erken kalk bilmem kime
git veri al.Okula git hocalar hiç ödev vermemişler gibi yine bişiler istesinler.Revamı bu?

Sanki yüksek inşaat mühendisi yetiştiriyorlar.

Gelelim lingo münasebetine.Lingo 12 adlı o kaknem programa sanıyorum 90 kişi şuan da sövmekte.Bu programla
yön eylem araştırmalarındaki modellerimizi analiz etmemiz gerek ama lingo bir dert yuvası.

Doğruyu bulamıyoruz.Herkes bi başka bişi dio.Asistan bana gelmeyin dio.Kime gidelim güvenliğe mi sevgi hoca?
Yazık yazık bileydim bu bölüm bu kadar zor okumazdım anam babam.Elim ekmek tutardı bari:D

İstatistik ista-tistik 300-500!

14 Aralık 2010 Salı

Büyümeye Özenme Çocuk..

büyümek yaşla olsaydı keşke çocuk
okumayı öğreneceksin önce
her gördüğünü bir heves okuyacaksın
arkadaş olmayı öğreneceksin
herkesi arka-daş'ın sanacaksın
sınavların olacak
en zor sınavım var diyeceksin
aşık olacaksın çocuk
hiç tahmin etmediğin yerlerden
gelmeye başlayacak sorular
belki bir gecede büyümek zorunda kalacaksın
tutunmayı öğreneceksin çocuk
azla yetinmeyi öğrenmenin yolu
o geceden geçmiş demekki diyeceksin
için acıyacak çocuk
keşke ile tanışacaksın
olurda ikinci bir şansın olursa
yapmayacaksın belki
ama o zaman da başka şeyler olacak
keşkelerin artacak
çok ağlayacaksın çocuk
o süslü püslü hayatlara takılıp
saygıyı ve saygınlığını yitirmezsen
küçükcük şeylerle mutlu olmayı bileceksin
basit bir müzikle mutlu olmayı da
öğreneceksin elbet
bir gülüşle ısınacak
bir lafa üşüyeceksin sıcak bir yaz ortası
sağ elin soluna giderken
herşeyim dediklerinin
sol yanında yara olduğunu fark edeceksin
kanayacaksın çocuk
hiç düşünmeden harcadığın paranın
nasıl zor elde edildiğine kanaat getireceksin
aklar değil hayatlar düşecek şakaklarına
yılma çocuk
herşey bitti dediğin yerde
ayakta kalmayı öğrendiğin gün büyüyeceksin.

M.Melis ERYILMAZ

13 Aralık 2010 Pazartesi

Önce Kendi İçinizdeki Çocuğa Öğretin..

Kızlarınızı iyi yetiştirin.
Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
Namuslu olmanın yürekten geçtiğini öğre...tin. Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.
İstediğini giymeyi öğretin . İnsanın ahlakının s......adece kendi beyninde olduğunu öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin. Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.... Devamını Gör
Beni çok kıskanır, dışarı çıkarmaz, şunu bunu giydirmez diyen adamla gurur duymamayı bunun aslında kendine hakaret olduğunu öğretin.
Arayıp neredesin ; kiminlesin vs. diyen adama seni tanımadan önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum haddini bil demeyi öğretin.
Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın olmamayı öğretin.

Oğullarınızı iyi yetiştirin.
Karşı cinse saygı duymayı öğretin.
Gece yarısı evine dönen kadının "aranmadığını" öğretin.
Bir kadının omzuna arkadaş olarak da sarılabileceğini öğretin.
Dokunmaktan korkmamasını öğretin.
Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.
Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu öğretin.
Bulunmaz Hint kumaşı olmadıklarını; olsalar bile burun silinen mendillerinde kumaştan yapıldığını; hiç kimseyi küçük görmemeyi öğretin.
Ama bunları önce kendi içinizdeki çocuğa öğretin

Alıntıdır:İbrahim Tarhan

11 Aralık 2010 Cumartesi

Uzun Boylu Esmer Adam!


Haftasonu geldi.En sevdiğim gün olan Cumartesi'ye de an itibariyle startımızı verdik.Koca bir gün mayış mayış oturup pencereden kar seyrettim.Evet bugün Eskişehir'e 2010 kışının ilk karı düştü.Ben de sıcacık çayımla bu karın keyfini doya doya yaptım.Biraz çalıştım.Biraz tavşanımızla oynadım.Sonrasında ev ahali gelmeye başladı.Ne yapalım ne edelim derken cümleten film izleme kararı aldık.

Gün için anlamlıydı.Cuma günüydü,tatile giriş günüydü.Herkes film izlemek niyetindeydi..Bir de şarabımız vardı keyifli bir Cuma paylaşıyorduk.

İlk tercihimiz Ratatouille oldu.Çok keyifli bir filmdi.Fakat biz o filmi akşam 7 den 10 a kadar ancak izledik:)Her part arasında bi yemek arası verdik.Yok patlak mısır,yok çiköfte..Film harikaydı.Tavsiye ederim.

İkinci tercihimiz Woody Allen'dan yanaydı.Antonio Banderas ve Anthony Hopkins de oynayınca herhalde güzeldir dedik.Eziyet çektik!film saçma olduğu kadar sonu da besbeterdi.Lanetler ettik.Saat oldu bir buçuk oncaa saatimizi yedik bitirdik!

HErkes yattı.Ben de bu notları aldım.Blogda yayınlayayım dedim.Neden? sırf biz eziyeti çektik siz çekmeyin diye.Zaten film
imdb 'de 6.0 oy almış!Rezalet.Herhalde Banderas'ın figuran gibi oynadığı ve filmin ilk yarım saati yahu nerde banderas diye seyircinin simaları taradığı yegane film budur!Son not biz anlamadık uzun boylu esmer adamımız kim?!Anlayan varsa bize de bi ses ediversin..

İyi geceler.Güzel Cumartesiler..:)

9 Aralık 2010 Perşembe

USB Disk Bootable Yapmak

Günlerdir beni uğraştıran birşey vardı.Annemin netbook una format atmak!Aslında uğraşılacak bir kısım da yok ortada.Mevzu bahis şu ki bilindiği üzere netbooklarda usb girişi var sadece.DVD sürücü olmadığından ya harici dvd sürücü gerekli yada usb yi bootable yapmak.İşte sorun olan kısım usb mizi bootable yapabilmekte idi.

İnternette herkesin pek iyi bildiği ama uygulayınca hiç bir cacık çıkmayan onlarca bootable denedim , iki gecedir manyak oldu flash disk!Ve son bulduğum wintoflash programı bu bootable yapam olayımızı zırt diye çözdü.

Belki ihtiyacınız olur diyerekten usb disk nasıl bootable yapılır resimlerle anlatacağım.(resimlere tıklayarak büyük halini görebilirsiniz.)

wintoflash programını indirdikten sonra karşımıza gelen sözleşmeyi kabul ediyoruz.Ve aşağıdaki ekran karşımıza geliyor.


Bu ekrandaki "windows kurulum sihirbazı transferi" yazısını tıklıyoruz.

Karşımıza gelen ikinci pencere aşağıdaki gibi oluyor.


Herhangi bir değişiklik yapmadan sonraki butonuna tıklıyoruz.
Kaşımıza şu görüntü geliyor:


Bu pencereden de "windows dosyaları yolu" etiketi için yükleyeceğimiz işletim sistemimizin bulunduğu klasörü göstererek ,"Usb sürücü" etiketine de flash diskimizin bulunduğu sürücüyü işaretleyerek "sonraki" butonuna basıyoruz.Ve karşımıza
aşağıdaki ekran geldiğinde işlem başlatılmış oluyor.



İşlemimiz flash diskimizin performansı ile paralel olarak uzun sürebilir.Çünkü program yapısında, öncelikle flashımızı biçimlendiriyor.Sonrasında hedef gösterilen işletim sistemi dosyalarımızı flash diskimize atıyor.

Bundan sonra gelecek ekranlarda sonraki butonuna basarak ve en son pencerede de sonlandır diyerek usb mizi bootable haline getirmiş oluyoruz.

Bilgisayarımızı yeniden başlatıp boot ayarlarına erişiyoruz.İlk görülecek hedef yüksek ihtimalle hdd olarak işaretlenmiştir.Burdan ilk hedefimizi usb disk olarak belirleyip kaydedip çıkış yapıyoruz.Makina kendini tekrar başlatıp öncelikli olarak usb mizi görüyor.Ve format işlemimizi gerçekleştiriyoruz.Umarım açıklayıcı
olmuştur yönlendirmelerim.Sorularınız için meliserylmz@gmail.com:) sevgiler:)

DİKKAT!:Bootable işlemi ile flash diskdeki tüm dosyalarınız silinmektedir.Önemli bilgilerinizi yedekleyip işlemi öyle yapınız!

Rüya Görmeye Hasret!



Benim dönemlerim vardır ki o dönemlerde kessen uykum gelmez.Gene o menem döneme back ettik beynimi.
Süt içiyorum,papatya çayı içiyorum,omzum sebebiyle kas gevşetici de içiyorum fakat yok..!

Hiç bir stilde uyku uyuyamama gibi bi durumum var.Yerimi yadırgadım herhalde diye alaşağı ediyorum yatağı,
müzik dinliyorum,kitap okuyorum yok.O gözler maşallah cin gibi.Kapanmıyor!

Bi arkadaşım koyun say dedi.Ben de koyunları saya saya hayal dünyamda ahırlar silsilesi yarattığımı dile getirdim.
Gerçekten bir çözüm gerek..Neden uyuyamıyorum yahu ben?!!

Tavsiyeleri değerlendiriyorum..Var mı tavsiyesi olan??

5 Aralık 2010 Pazar

Tahir ile Zühre

Kendimi inzivaya çektim bir kaç gündür gayet sakin bir hayat sürmekte olup,kitap okuyorum,müzik dinliyorum ve düşünüyorum.Üzerimde çok yorumlanamayan bir durgunluk hali mevcut.Bitlerim öldü de pirelerim can veriyor sanki.
Sanırım mevsimden ötürü.İnsan oğlunu genelde bahar çarpar ne işse beni kış çarptı bu sene.Hem de nasıl bir çarpmak..

Nazım Hikmet aşkım da depreşti.Pirayeye yazdığı mektupları irdeliyorum.Abimle aynı kanıdayız sanırım.Hapisteyken aman Pirayem canım Pirayem biricik sevgilim,gözümün nuru diyor.

Normal zamanlarda Piraye yan kapıda komşu sanki...Hadi beni kış çarpmış da Nazım'a ne çarpmış o bile belli değil..

Çok uzatmadan Nazım'ın abimin de en sevdiği şiiriyle sonlandıracağım bugünlük..Keyifli Haftalar..

TAHİR İLE ZÜHRE

Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte,
Yani yürekte..

Meselâ bir barikatta dövüşerek,
Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken,
Meselâ denerken damarlarında bir serumu,
Ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin,
Ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık,
Yahut hiç sevmeseydi,
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil…
Nazım Hikmet Ran

2 Aralık 2010 Perşembe

JCI Aylık Toplantısı'ndaydık..


Dün akşam ibis hotel de gerçekleşen JCI aylık toplantısındaydık.İlk kez JCI topluluğu ile aynı ortamda bulunduğumdan dolayı açıkçası bir heyecan söz konusuydu bende.

Toplantıya kendimizi kısaca tanıtmakla başkadık,en genç konuklar bizdik.Genel de iş güç sahibi insanların yer aldığı bir konuk skalası mevcuttu.Vizyon ve misyon sahibi saygın insanlardı..Sonrasında JCI jeneriği ile toplantımız başladı.

Devamında benim ilk kez tanıma fırsatı bulduğum sayın Metin ERKAYA beyefendi Aşık Veysel'in hayatını demeç olarak bizlere sundu.Sıkıcı değildi,farklı geldi bana..Aşık Veysel'i tercih etmesi beni önce şaşırtmış olsa da sonrasında sebebine iştirak ettik.Çok güzel bir konuşmaydı.Fevkalade bir toplantıydı.

Yeni dönem yönetim kurulu ile tanışıklık kuruldu.Emeği geçen tüm JCI ekibine sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum..

En son olarak şunu eklemek isterim bu topluluktaki en ilgimi çeken şey,konukların çoğu fazlasıyla mütevazıydı.

Tavsiyem şehrinizde varsa bir JCI şubesi mutlaka gidip ziyaret edin.Farklı ve güzel bir havası var...

JCI nedir daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

1 Aralık 2010 Çarşamba

Eskiden Yazlar da Kışlar da Uzundu..

Nedense bu ara eskilerden bahsetme ihtiyacındayım.Çünkü eskiler bir şekilde
kendilerini özletiyorlar..

Eskiden yazlar uzundu mesela hatırlıyorum da keyfine doyum olmazdı.Yazlığa giderdik,teyzemlere ayvalığa giderdik,armutluya memolara
giderdik giderdik de giderdik yani.Ama yaz bitmezdi.Ben okulda öğrendiğim herşeyi unuturdum.Zaten yaz çok uzun olduğundan yaz ödevlerini
yaparım daha çok var diye uzatır da uzatırdım..Sonuçta o ödevler bitmezdi ama olsun:)

Kışlar da geçmek bilmezdi.Hep soğuk olurdu.O kalın montu sanki bir sene giyiyoruz gibi gelirdi bana.Yasomla ikimizin
sarı montları vardı.iki civciv gibi gezerdik.Ellerimiz ayaklarımız buz keserdi.Bayramda Eskişehir'e gelirdik.Kesin kar yağmış olurdu
anneannemlerin evinin önündeki parkta kardan adam yapardık.Kışın hiç bir yere gidilmediğinden olsa gerek o kış da bitmek bilmezdi..

Büyümek harika gelirdi bana.Hiç öyle büyük görünmek için makyaj fln yapmadım gerçi.Gerzek kızlar gibi 15 inde 20 göstermek o yaşımda da
hoşuma gitmezdi hala da gitmiyor.Ki zaten hala çok makyaj yapmam.Ama büyüklük güzeldi.Abim arkadaşına urfaya gitmişti bi kere.Ne güzeldi
annem beni bursaya bile yollamazdı ki.Küçüktüm ben.Yazın abimler diskoya giderdi Evren abi,Yiğit abi,Mert abi toplanırlar
paradisoya giderlerdi.Diskonun yolu bizim evin önünden geçtiği için mecburen görürdüm onları balkondan bakardım öyle melül melül.
Bi kere ben de gitmek istemiştim annem sen daha küçüksün diye o kaknem cümleyi kafama kakıvermişti.Nolurdu ki gitsem??

22 yaşındaydı abim.Soranlara 22 yaşında diyordum.Ben 15 idim o zmnlar.Off derdim bu çocuk ne büyük ya.Ehliyeti bile var.Ne süper.Ben herhalde
22 olamicam.Çünkü 13 yaşımdan 15 yaşıma o aradaki iki seneyi on yılda devirmişim gibi geliyordu benim takvimimde takvim 5 geri bir ileriydi sanırım.


Sokakta oynarken bize bakan amca yada teyze iyi insanlardı.Şimdi bakıyoruz ya sapıktır ya da manyak.Ötesi olur mu olabilir ama o akıllı olanları da
bizi bulmaz herhalde..

Tabi eskiden üniversitede okumak da çok ciksdi.O hala ciks tabi ben gençliğimden yerimden ünversiteli olmamdan gayette memnunum lakin
ekmek elden su gölden dizisinin de sonuna geldik sayılır.Son bir perde kaldı.Sonra çıkış kapısına yönelip ciddi ciddi iş aramak gerekli.

Yani eskiden zaman geçmek bilmezdi ya şimdi bir gün o kadar az geliyor ki..

işte böyle..Şarkıda diyor ya çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman,şimdi büyüdük kirlendi dünya ...

2010 yılının Aralık ayına siftahımızı da bugün itibariyle yaptık.Haydi hayırlısı..

30 Kasım 2010 Salı

Rakı Sofrası Adabı


Dün yani pazartesi günü Pınar'ımın doğum günüydü.Uzun süredir ilk kez yoğunluktan kendimi bile unuttum.Sabah kahvaltı sonrası çarşıdaki bi iki işi halledip okula gitmek sunum vs derken yemek yemeği unuttuğumu akşam 7 civarı hatırladım.

Doğum günü için,farklı biişi olsun istedim.Çiköfte tiryakisi
arkadaşıma çiköfteye mum dikerek bir doğum günü kutladık..Tabii onca keyfin yanında rakı olmazsa olmazdı..Hemen bi 50cl rakı aldık eren'le ve oturduk tekrar soframıza..

Fonda altın şarkılar dinlerken ufak ufak rakılarımızı yudumladık..

Ben rakıyı sevdiğimi her içişimde bir kez daha anlıyorum galiba..Yada ben parçalı bulutlu her anımda anason kokusuyla canlandırıyorum anılarımı..

Tabi rakı içmenin de adabı oluyor..Pek çoğu uygulanmasa da ben paylaşmak istiyorum..
Neden bilmem ama hep eskiye yönelik adetler hoşuma gitmiştir..

Rakıyı seven sevmeyen herkes için şerefe..işte rakı sofrası adabı:

Rakıyı güneş battıktan sonra, yavaş yavaş ve muhabbet eşliğinde içmeli...
*Rakıdan küçük küçük yudumlar alınır... Bülent Ersoy öyle içiyor diye bir dikişte bir duble rakıyı içmek makbul değildir...
*Buz gibi şişeden bardağa çevire çevire dökülür ve o nefis kokunun daha fazla yayılması sağlanır...
*Bardağa konulan rakının yarısı kadar su konması makbuldür...
*İlk yudumu aldıktan sonra ağızda bekletip, dişlerin arasından derin bir nefes alınırki akciğerler de nasibini alsın...
*Masada yaşça en büyük kişi rakı kadehini tokuşturmak için kaldırmadan rakı kadehleri masadan kalkmaz...
*Rakı sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz. Geyik muhabbeti yapılır, memleket kurtarılır, anılar tazelenir, dedikodu yapılır...
*Sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz...
*İçilen kahve fincanında, tabağında sigara söndürülmez...
*Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da (konmasa daha iyi olur ama) buz konur...
*Bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hem keyfi kaçar... Rakıdan anlayanların,Antalya meyhanelerinde garsonluğa soyunanlara bunu anlatması gerekir...
*İcmeye başlamadan önce aperatif birşeyler yenmelidir. Favori
zeytinyağlılardır. Zeytinyağı, mide dolmaya başladıkça üste çıkarak,alkolün genzinize doğru gelmesini engeller...
*Rakıya buz koymak yanlıştır. Buz rakının içindeki suyla alkolü aynı oranda etkilemediği için daha seyrek olan alkol üste çıkar. İdeal karışım bozulmuş olur. En uygunu rakıya soğuk su koymaktır...
*Rakı sofrasında kadeh yalnızca bir defa tokuşturulur. Hadi bakalım hoşgeldiniz vs. falan diye...
*Bundan sonra kadeh tokuşturulmaz sadece kaldırılır...
*Masaya yeni birisi eklendiğinde ise tekrar kadeh tokuşturulabilir... *Rakı şalgam suyuyla içilmez!... (taslağa dahil değil)
*Mezesiz rakı içilmez. Ben akşamcıyım, öyle bir kadehlik keyfim var diyorsanız gidin bira filan için...
*Şişe numarasının önemi yoktur. Zira ilk damıtılan rakı, 01 numaraya denk gelmez...
*Rakı masasına avuç içiyle ya da yumrukla vurulmaz...
*Bağıra çağıra, Böğüre öğüre konuşulmaz... Sakin olmak, efendi takılmak gerek...
Önce kendine gel, sonra meyhaneye
Kalender ol da gir kalenderhaneye
Bu yol kendini yenmişlerin yoludur
Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye
*Rakı bardağı boş beklemez... Evet masadan kalkarken bile dibinde biraz bırakılır...
*Usul, adap bilen en genç kişinin saki olması adettendir, büyüklere (ki büyüklük kavramı orada anlam bulur) sakilik yaptırılmaz... Ev sahibi olsa bile...
*Şişede kalan son rakı damlasına kadar eşit paylaştırılır, daha da içmek isteniyorsa bu paylaştırma ritüeline girilmeden yenisi sipariş edilir...
*Rakı sizi ne zaman sarhoş edeceğini zamanında söyleyen bir içkidir,bunu farkettiğiniz zaman yanınızdakilere söylemeli, ya da izin isteyip kalkıp gitmelisiniz, ama eğer sizin kalkmanız masayı dağıtacaksa ölseniz bile orayı terketmeyin... Çünkü rakı masasından tuvalete gitmek için bile zar zor kalkılır, hoş karşılanmaz...
*Rakı masasında bira, şarap gibi başka alkollü içecekler (masada sosyetik hanımefendiler olsa dahi) olmaz...
*Her nevi ızgara balık (çupra, levrek, istrongilos) uğurlu yemeği,hususi nihavend ve rast makamından sanat musikisi eserleri uğurlu nağmesi, akordeon, keman ve ud da uğurlu çalgısı olan rakının, uğurlu cl'si 70'dir...
*Rakı yanlız başına içilen bir içki değil, meze ile birlikte yavaş (sindire sindire) içilen bir içkidir...
*Mide ve beyne belirli bir etki yaptıktan sonra insan keyiflenir ve güzel sohbetlere yönelir...
*Yani hem anlatır hem dinler... Böylece rakı sofrası en az iki kişinin katıldığı toplu bir eylem, karşılıklı konuşmalara dayandığı için demokratik bir forum, evrensel ve kişisel sorunların ortaya getirildiği, fikir alıp verilen, insanın kendisi ile yüksek sesle düşünerekhesaplaştığı bir tür psikolojik grup terapisi olmaktadır...
*Unutulmamalıdır ki rakı sofrası saygın bir cemiyettir... Buraya katılan hem bu meclise kabul edildiği için saygı gören bir kişiliğe sahip demektir hem de diğerlerine karşı saygılı olmak zorundadır...
*Herhangi bir marka rakı içilirken başka bir markayı övmemek önemlidir,aksi yapıldığında, o an yudumlanan nimete hakarette bulunulmaktadır,yanlıştır...
*En büyük mezesi muhabbettir... Muhabbet konusu "bi kız vardı, 5 yıl sevdim, yüzüme bile bakmadı" gibi duygusal ağırlıklı olabileceği gibi,"bu güneş niye hep doğudan doğuyo batıdan batıyo?" gibi yarı-felsefi konular da olabilir...
*Tam yağlı koyun peynirinin üzerine kırmızı toz biberle renklendirilmiş sarımsaklı zeytinyaği süslemesi... Turşu gibi ekşi mezelerde yine rakının kendine has tatlı nefasetini dengeler, damarlarınızı büzer anasonla dost olur, buna misal olarak dağ lahanası turşusu verilebilir...Yarasın

29 Kasım 2010 Pazartesi

Kokulu Günlükler ve Anket Defterleri Vardı Eskiden..


Bi arkadaşın blogunu gezerken aklıma geldi.Hani orta okulda kırtasiyelerde kokulu günlükler satılırdı.
Bide kilidi olan günlükler.Anneler okumasın diye o kilit bi güzel kilitlenip yastıkların altına saklanırdı defterler.

Bir de anket defterleri vardı.Sınıftaki sevdiğin ya da ortalamada sevdiğin insanlara yazdırıp,sevmediklerine zırnık doldurtmadığımız
o komik sorulu defterler.Hatta o dönemde de en sevdiğiniz program die bir anket sorusu vardı ağırlıklı olarak "Beyaz Show" yazardı
herkes:)

O zamanlar aklıma gelir miydi istatistikçi olacağım ve o abidik kubidik soruların benim ömrümün en mööm kısmını kaplayacağını kim
bilebilirdi ki...:))

Şimdi o anketten bir tane edindim.İşte cevaplarım:)

* En sevdiğiniz kelime: İstanbul
* Nefret ettiğiniz kelime: yapcak bişey yok!
* Ne sizi heyecanlandırır: audiler
* Heyecanınızı ne öldürür: sürprizin su yüzüne çıkması yada birilerinin arıza yapması!
* En sevdiğiniz ses: müzik sesi
* Nefret ettiğiniz ses: horultu sesi
* Hangi mesleği yapmak istemezsiniz: istatistikçi olmak istemezdim mesela:)
* Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz: çok şükür sanatsal bir insanım:)
* Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz: Kendimden memnunum ama daha sakin olsam çok daha memnun olurdum
* Nerede yaşamak isterdiniz: İstanbul
* En önemli kusurunuz: Panikatakım galiba:))
* Size en fazla keyif veren kötü huyunuz: hız yapmak
* Kahramanınız kim: Evrim Eker ve abim
* En çok kullandığınız kötü kelime:Dana!yeni dönemde angus da diyorum
* Şu anki ruh haliniz: Parçalı bulutlu,balkanlardan esen soğuk rüzgarın etkisinde
* Hayat felsefenizi hangi slogan özetler: çalışmak çalışmak çalışmak
* Mutluluk rüyanız: ralliye girmek
* Sizce mutsuzluğun tanımı:keşke demek

28 Kasım 2010 Pazar

"y²fi" 2010 Büyük Finalindeydik..


Bugün Ankara'daydık.ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi'nde "Teknolojik İş Fikri Yarışması"- YFYİ'nin final etkinliğine katıldık.Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve ODTÜ Teknokent işbirliğiyle, Elginkan Vakfı Ana Sponsorluğunda, Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın ve OSTİM Yönetiminin destekleriyle gerçekleşen harika bir final sunumu ve kokteyldi.

Katılımın bence çok daha fazla olması gerektiği,biz gençlerin CEO ve önemli firmaların yetkili kişileri ile buluşmamıza çok güzel bir fırsat sağlayan bir organizasyondu.Bilinçli bir toplulukla aynı ortamda bulunmak güzeldi.Daha güzeli arkadaşların düşünceleri ve fikirleri o kadar güzeldi ki bizim çook çalışmamız gerekli dedim ben bir çok kez..

Türk Telekomun telekominikasyon alanında en iyi bulduğu fikir benim de en çok beğendiğim fikir oldu.Zelaous adını taşıyan ve c++ tabanlı yazılımda 123 satırlık bir kodu 25 satıra kadar düşüren bir yazılım paketçiği.Konuyu biraz daha açmak gerekirse programlamada satır sayısı arttıkça program şişer ve programın çalışması esnasında işlemciden yemesi o denli artar.Bu bakımdan hayli güzel bir fikir.Tabi bu fikir farklı ülkelerde geliştirilmiş bir fikir.Lakin bu fikri
geliştiren arkadaşlar,farklı firmaların destek verdiği bazı özelliklerin hepsini
ve biraz da daha fazlasının hepsini geliştirdikleri yazılım paketçiğinde toplamışlar.Aldıkları ödülü en güzel şekilde değerlendirmeleri dileğimle..

Ve asıl büyük payandayı alan Savunma Sanayi(SSM)'in alanında birinciliğe layık gördüğü ve aynı zamanda tüm dallarda da en iyi seçilen grup "KURUP" isimli gruptu.Benim çok ilgi alanım olmadığından konuyla ilgili fazla detay hatırlamamla beraber,sunumlar,özellikle sunumda sözcü olan arkadaşın kendine güveni ve yapmış oldukları hazırlıklarla sorulan tüm sorulara net ve en güzel şekilde cevap vermeleri tüm salonu dahası CEO ları da etkilemiş olmalı ki 125.000 lik bir ödüle nail oldular.Hepsini tekrar tebrik etmek gerek diye düşünüyorum..

Güzel bi gün geçirdik,en azından Eskişehir'den Ankara'ya bi tebdili mekan uygulaması yapmam bana çok iyi geldi.

Son olarak rahmetli Sabancı'nın hep dediği gibi "Çalışmak Çalışmak Çalışmak" gerekli...

20 Kasım 2010 Cumartesi

Facebook Out,Livemocha In!


Dil konusunda hayli kötüyüm.İngilizce'm le kimbilir kimler hatırlıyor beni kafa göz yara yara konuşmalarım
komik cümlelerim..Fakat son dönemde yabancı dile olan ilgimin artması çok da şahane oldu..Önce staja giderek
sonra da sevgili abimin zırt diye ingilizcesi sayesinde iş bulması şevkimi pohpohladı..Hoş eskisine göre ingilizcem
gayet iyi.En azından metinleri gayet akıcı bir şekilde okuyup,filmleri ingilizce altyazılı olarak anlamaya başladım.

Haspam! bu durumda kendini ingilizce olayını çözmüş mü sayıyorsun diyenler olabilir.Haşa!:)çözmediğimin farkındalığı
ile beraber hazır şevk gelmişken bir dil daha öğreneyim istiyorum fakat geçen sene Eskişehir'deki bir dil okuluna verdiğim onca paranın ziyan olmasından sonra ne dil okuluna ödeme yapacak gücüm kaldı ne de isteğim var kursa gitmek için.Bu sebeple kendi kendime ikinci bir dili öğrenmeye tam da karar vermişken,karşıma livemocha çıkıverdi.

Henüz benim de çözmeye çalıştığım livemocha sosyal yabancı dil öğrenme ağı.Merak edenlerin de buradan ulaşabileceği livemocha hayli keyifli.Ben ispanyolca ya merak sardım..Lakin meslekle de paralel olarak Almanca yada Rusça daha işlevsel olacak benim için..

Ruslara olan kinimden ötürü Almanca'ya ağırlık vereceğim fikrimce.Ama arada da çıtır niyetine ispanyolcaya göz atsam hiç de fena olmaz hani..

Hadi bakalım hep özendiğim kendi kendine gitar çalmayı öğrendi,kendi kendine şu dili öğrendi örnek insanlar listesine girebilecek miyim?? Bakıcaz ve görücez..:)

P.S:Livemocha yetkilileri bu reklamıma karşılık bir kurs hediye etse hiç de hayır demem hani..:)

16 Kasım 2010 Salı

Top 10 'da Bir Numara:ANGU(T)S:)


Kurban bayramı gelecek ,bayramda gidicez memlekete vs derken geldi çattı bayram.
Nasıl geçiyor henüz yorum yapmak yersiz olsa gerek.ilk gününde ilk anlarındayız lakin.
Telefona sabahın dokuzundan beri iyi bayramlar dilekleri gelmek de ,sürekli bir düşük model telefona geçtiğimden numaralarımın çoğunu yitirdim/aktaramadım bu sebeple
bayramımı kutlayan herkese burdan bir kez daha çok teşekkür ederim.
Ben de koç peşinde koşan tüm müslüman aleminin bayramını kutlarım:)

Bugün gazetede farklı bir haber çarptı gözüme.
Ben daha çocukken die gireceğim mevzuuya çünkü hakikaten ben daha çocukken salt dana vardı benim ilkokul yaşlarıma denk gelen kısımda bir deli dana çıkıvermişti.Deli dana bir cins hastalıktı kuduruvermişti danalarımız hepsi bu.

Şimdi ortalık iki ayaklı danadan geçilmese de, bu iki ayaklıların yediği naneler netice verdi,danalarında farklı bir türü olan "angus" danası çıktı başımıza.Bu anguslar uzun yıllardır var aslında fakat canım ülkemde bu sene moda oldu.Bu bayram top 10 da bir numara ANGUS!

Efendim bunlar ithal angus ve yurdum malı angus olarak ikiye ayrılıyormuş.

İthal olanlar Uruguay ve Avustralyada yetiştirilmekte olup insana ve kötü muameleye alışkın değillermiş.
Uzmanlar uyarıyor,iple çeken boynuzu yer diyorlar:D

Yurdum malı angutlar pardon anguslar ise biraz daha farklı , dayağa ve insana alışıkmış.herhangi bir uyarı yok.
Vur-tepele cumhur,danalar bizimdir!:)

Tabi netice olarak angus bile olsa hayvancıkların kesilmesine karşıyım!
Fakat bu da bir ibadet velhasılı tüm Müslüman Dünya'sının bayramı mübarek olsun.

Afiyet,bal,şeker ve löp löp et olsun :)

13 Kasım 2010 Cumartesi

Cumhur Bayrama Hazır..:)

Cumhur şaşırmış cumhur zengin cumhur çılgın.Ne diyeceğimi şaşırdım.Çünkü yalova daki halkın bugünki hal ve hareketlerini bir sözcük ile nitelendirmek imkansız.

Hani herşey çok pahalıydı hani hiç birşey alamıyordunuz.Ne alamaması utanmasalar mağazaları kökten satın alacaklar.Yalovada var olan hepi topu üç beş mağazanın hepsi bugün anababa günüidi.Bir de teyzeler inatçı..

Genç reyonlarından kendine uygun large ı bulacak diye ellerden çekiyorlar kazakları.Tezgahtaki large kazak çekele çekele olmuş 2xl!Teyzem hala dertli bu muymuş 2xl olamaz diyor.

Olmuş annecim görmüyomusun.Zaten burası genç reyonu senin işkembeyi sarmaz bu diyemedim tabi..Bizde halka uyum sağlayarak çekiştire çekiştire aradığımız kazağı kararsız bir teyzenin elinden çekmek suretiyle alarak,en seri halimizle kasaya yönelip olay mahallini kısa sürede terk ettik.

Tam bu esnada annem pazardan kereviz almamı söyleyince rotayı vurduk pazara.Kendimi kezban yollarda çeker gibi hissetsem de kalabalıktan bir başka kalabalığa itina ile ilerledik sevgili burçinimle.

Efendim pazar mahşer yeri.Sırf sebze meyve yada giyim kuşam kısmı da değil, züccaciyeci bile dolu.Yahu teyzem evdeki tencere tavayı da mı yeniliyorsunuz bayramda anlayamadım ki.Bodoslama daldık pazara.

Sağ yanıma el, sol koluma bir dirsek şeklinde uğradığımız tacizin hesabını bile yapamadık.Teyzeler iman gücüyle vuruyor çekil diye.Biz inatla yürümeye çalışıyoruz.
Herkesler kararlı,bugün bu alışveriş bitecek.

Bilmem pazarda ayılan bayılan oldu mu ama benim içim götürmedi onca hengameyi kerevizi alıp canımızı zor attık dışarı.

Ah cumhur yapma böyle daha bunun arifesi var..

Ben çarşı pazar performansımda hamlamış olsam da yalovanın genç yaşlı tüm halkı yüksek motivasyonla kurban bayramına hazır.

Göster gücünü Cumhur..:)

Herkese şimdiden iyi bayramlar..

7 Kasım 2010 Pazar

Radikal Pazar

Sınav dönemi aynı tempo devam ediyor.Aslında bende çok tempo söz konusu değil,sınavlarım günaşırı olduğu için.Bir gün çalışıp bir gün yatıyorum.Bu
sene gerçekten rahat bir sınav dönemi olmuş istatistik 3 lere..
Yayında yapımda emeği geçen tüm Esogü personeline teşekkürü borç bilirim.

Günlerdir öğlene kadar uyuyup,gün ışına çıktığımda üzülüp kendime sövdüğümden,Pınar'a beni uyandır sabahleyin diyerek dün gece geç saate kadar
oturdum.Sabah 7 idi uyanma vaktimiz.Evet Pınar uyanmıştı ama beni uyandırmak develere hendek atlatmaktan zor olduğu için ben sekizi 10 geçe civarı açtım
gözümü.Hemen yan sokaktaki fırına koşup sıcacık simitlerimizi aldım.Bir de gazete..

Köşeleri okumayı çok severim.Ve bu sebeple hep vatan gazetesi tercihimdi.Lakin son bir kaç haftadır gazetemi değiştirdim.Yeni değişimime adı gibi kendini
son dönemde yenilemiş olan ve tanıtım fiyatı sebebiyle cebe,yazıları sebebiyle akla,boyu sebebiyle de çantaya hitap eden o sevimli gazeteye
yatay geçiş yaptım."RADİKAL"

Zaten kaan sezyum okumak için özellikle internet sitelesini ziyaret ediyordum ama işin açıkçası ,gazete bayinde hiç elim gitmemişti bu küçümen
bilgi deposuna.Sonra bir gün boyu itibarıyla denemek istedim.

Ve fark ettim ki sırf boyunda değil içeriğinde de köklü değişimler yapılmış.
Ekleri zırva ziyan değil.Gerçekten okunası..

Köşe yazarları da azımsanmayacak kadar güzel yazıyorlar.Hele ki bi kitap eki var tüm hafta irdeleye irdeleye okuyorum.

Bugün de yaptığımız o mis kahvaltı üstüne,gazetemi sıcacık çayımla pazar günü sakinliğinde okudum.

Eklerimi günün akışına saklıyorum.Sıkıldıkça okumak hayli keyifli oluyor.
iyi Pazarlar..

3 Kasım 2010 Çarşamba

Minimini Bir Kuş Konmuştu..

Az çok beni tanıyan herkesin gayet iyi bildiği gibi abime çok feci düşkünümdür.Eskiden canım sıkılınca arayıp
dibine kadar geğik yapar kapardım telefonu.Böyle anlamsız konuşmalar geçerdi.Olsun geçsindi..

Bir de sağır sultanın bile duyduğu sinirim vardır benim.Abimin kıllaşmışsın gene melo diye tabir ettiği ki
genelde bu sinirim çok uzun sürmez, en çok bir saat.Ve o anlarda bana katlanabilen tek insan abimdir.

Arar envai çeşit şey anlatır.hepsinde terslerim ama en son gardım düşer başlarım gülmeye:)

Şimdi bu canımın sıkkın olduğu anda sanırım bi tek enom arasın isterdim.Böyle gereksiz geğik yapalım falan..
Ne hoş olurdu..

Birgün deselerdi ki melo enonu öle zurnanın zırt dediği yerde arayamayacaksın derdim ki hadi be ordan tırışkadan
laflar bunlar..

değilmiş maalesef.Enocum şuan bilmem kaç kilometrelerce uzağımda.İşin daha lanet yanı benim bi sabit hattım yok.
Faturalı hattım yurtdışına kapalı ve artttııı aveamda da kontörüm yok.Hadi bakalım..şimdi evde müzmincene oturma
zamanı..

Abimin bana farklı cümlelerle aşk ettiği o güzel müzikle kapatalım bugünümüzü;
minimini bir kuş konmuştu pencereme konmuştu:)

31 Ekim 2010 Pazar

Saatleri Geri Almışız:)!




İnsan güne bir sıfır yenik nasıl başlayabilir?yoksa aptal mı desem??

Sıkıntı büyük her sabah yüzellibin defa o çirkin çalan çalar saatimin zırıltısıyla güne merhaba demeye çalışıyorum.

Bugün de haftalardır yatmış,fakat aynı zamanda yumurta kapıya dayanınca sabah erken kalkıp ders çalışma azmi gösteren
örnek öğrenci ruhaliyesindeyim.

Gece saatimi kurdum sabah kalkmak üzere.Fakat sabah resmen salaklaştım.Olay sistematiğimiz şöyleydi:)
Dünyadan bir haber masum çocuğumuz saatlerin bir saat geri alındığından bir haber olduğu için şaşkınlaşmıştı.Kol saati 10 buçuğu gösterirken cep telefonları
ve ipod u 9 buçuğu gösteriyordu.

Yılmadı bir sıkıntı olduğunun ayırdımındaydı.Bilgisayarını açtı bilgisayar saati de 9 buçuk diyordu.İnanmadı.Kanında
türk kanı dolaşan çılgın gencimiz bir de cnnturk sayfasını açtı lakin haberlere bakmadı saatleydi derdi.

Saate baktı saat 9 bucuk diyordu.Çıldırmak üzereydi.saatin 9 buçuk olma ihtimali tırmanışa geçmişti.

veee iki saatlik debelenme sonucu hala gazete başlıklarına bakmayı akıl edemeyen caanım yavrumuz annesini aradı.
Evet Sabiha hoca gerçeği yüzüne çarpmıştı!

Saat tam 11 buçuktu..

Güne böyle şaşkın başladım işte..Şuan kendime bu şaşkınlığın üzerine adalarda güzel bir kahvaltı keyfi sunuyorum.Herkese iyi pazarlar..

Sev,duy,hisset ve keyif al..

30 Ekim 2010 Cumartesi

Vizelenmeyen Kalmasın!


Gene o menem günlerin göbeğindeyiz!Evet öğrenci milletinin en lanet ettiği,en çok aktivite yaratabildiği,oyalanmak
adına tüm yaratıcı hücrelerinin aktif hale geçtiği o hazin döneme yine geldik.

Halbuki henüz yazdı.Eskişehir'de bambaşka harika bir yazdı belki de.Ben hiç yaz okuluna kalmadım cümlesini
hayatımdan tamamıyla silmiştim.Evet yaz okulu vardı ama eğlence de vardı.
Ramazan bu sene yaza denk gelmişti..Bizde yaz okuluna..

Oruç tutan tutmayan herkes süper keyifli sahurlar yapıyorduk.Ezan okunana dek otup,ezanda yatar sabah abartmadan
vakitlice kalkar eşşekler gibi koştururduk.Çünkü hazırladığımız bir turumuz vardı.

Evet yaz başında sebze halini bilmezken yaz ortasında bi kasa soğan alıcaz diye lastiği bile patlatmıştık.
Çanakkale'ye süper bir yolculuk yapmış çılgınca anılar edinmiştik.

Her gece hallerde nargile keyfi yaparken yurtdışı hayalleri kurmuştuk.

Yaz sonu gelirken gidelim gitmeyelim muallağında yurtdışı hazırlığı yapar olmuştuk.

Kendi doğumgünümü Türkiye'ye bilmem kaç kilometre uzakta belki de ilk ve son kez Petersburg'da iki türk kızı kutlamıştık.

Herşey harikaydı.Hepimiz mutluyduk..

Düğünlere gidildi okula gelindi,maraz oldu gün battı derken vizelere çattık.

İşte o hazin günlerimizin göbeğine böyle geldik.

Tüm öğrenci milletinin vizelenme günleri hayırlara vesile olsun.FF veren hocanın bilgisayarı çöksün!Amin:)

28 Ekim 2010 Perşembe

Ben Bir Mülteciyim..

Satırlarımı mülteci hayatımın ana locası olan daire 8 den klavyeye dökmekteyim.

Efendim son birsürü zamandır resmen mülteciler gibiyim.HAngi eşyam nerde benim evim nere yatağım rahat mı,içim ferah mı
bu ve benzeri sorulara cevap vermem oldukça güç.

Bizim kızlar 8 numarayı sanırım 3 kişi için tuttular ama o zmana hayatlarında mel faktörü yoktu.Şuan o faktör fazlasıyla
içerlerinde olduğundan dört kişi yaşıyoruz.

Şimdi anlıyorum göçebeleri.Zorluklarını yaşam savaşlarını..

Burda fazlaca bir yağmur var,Hande'min gelmesi tüm Türkiye'yi sevince boğdu,velhasılı nur yağıyor:)

Güne uzun zamandır başlamadığım kadar güzel başladım.Bugüne yazacak mööm bir olay henüz gerçekleşmedi.Bu yüzden zırvalıyor olmamı hoş görün.

Artık evime geçip bi temizlik yapayım..

Cumartesi tadında bir perşembe günü olsun dilerim..

P.S:En sevdiğim gün Cumartesi olduğundan böyle bir dilekte bulundum.bilginize:)

26 Ekim 2010 Salı

146,Yonja,Mirc ve Daha Fazlası..


Bugün yine bir kaç yere gidip geldim.Gittiğim yerlerden birinde beklerken dial up bağlantı sesi çalındı kulağıma

bir anda eski günler geldi aklıma.:)

Henüz 9 yaşımda falandım sanırım ilk okulda disketle çalışan bilgisayarlar vardı.Bilgisayar dersinde kulakları çınlasın
fatoş abla disketleri dağıtırdı bizde oyun oynardık.

Teknoloji o kadardı tabi,yanlış hatırlamıyorsam windows 95 ler den öyle heryerde de yoktu.

Sonrasında artık her bilgisayar yavaş yavaş windows95 e geçiş yapmaya başladı.Ardından da windows 98 falan çıkmıştı.
O zaman insan oğlu yada türk oğlu demek daha doğru belki de internetle yeni tanışmaya başlamıştı.
Hani şimdi programları yüklediğimizde güncelleme falan yapıyoruz o zaman internet lüks olduğundan böyle bir ikon falan
da yoktu programlarda..

Sonra çevirmeli ağ bağlantısı yaygınlaşmaya başlamıştı.Hatta internet paketleri vardı.Superonline ı net hatırlıyorum
biz ondan kullanıyorduk.Kredili kullanınca süre azalıyor..Hatta abim kızmasın ne ara bitirdim diye azıcık azıcık bakıp çıkardım:)

O sıralar ben de yeni yeni bilgisayarla el sıkışıyorum tabi.Kenarlara not alıyordum girdiğim çocuk sitelerini:)

145 bi de 146 bağlantıları vardı.145 daha pahalı 146 ona nazaren daha ucuz..Lakin ikisinde de ayrı bir telefon hattı
olmadığından ev telefonu meşgul çalardı.Annem de bi kapatın telefonla konuşucam diye seslenirdi içerden.Yada küt diye
kaldırırdı ahizeyi bizim internet kopuverirdi.

Tabii o dönem de de chat çılgınlığı alıp gitmeye henüz başlamıştı.Mirc vardı hani.Rumuz edinip bağlanır elin
oğluyla yada kızıyla piskopatıyla kazıyla sohbet edilirdi.Hitti o zamanlar mirc sonra da icq gelmişti.

daha tanıdık isimlerle buluşturmuştu halkımızı.En azından tanımadıklarını eklemeyince olup biterdi.

Sosyal paylaşımda da yol kat etmeye başlamıştık.İlk sosyal ağımız "yonja" olmuştu.Yonjan var mı? sorusuna hyr demek
ayıplanma mevzuu olmaya yeni başlıyordu.Kim bilebilirdi ki facebook olacak günün birinde sonra twitter,likedln falan
kasıp kavuracak online hayatı..

ee cep telefonlarına değinmeden geçmeyeyim;
Efendim o zaman sony ericsson aynı çatı altında birleşmemişti henüz.Sadece ericsson olan firma A1018 modelini çıkarmıştı
hatta o telefon değildi anteniyle radar istasyonu gibi heybetli birşeydi.Birde o cüssesini şirinleştirmk için tuştakımı
kısmını renkli kapaklarla süslemişlerdi.Aman yarabbi ne şirin şeydi o öyle!

sonra da laptoplar çıkınca sevgili dünya şoka girdi.
-"abii bi bilgisayar gördüm heryere götürebiliosun?"

evet şimdi o bilgisayardan elin zengin bebesine okulda hediye ediyorlar naaber..hatta öyle ucuzlattılar ki
ekmek yanında verecekler..

İlerde de bizim çocuklar bu teknolojiden bu şekilde bahsedecekler sanırım:)
Hayat işte..
Daha teknolojik bir geleceğe diyorum..

24 Ekim 2010 Pazar

Ne Facebook'muş Yahu


Bu Cuma okulumuz konferansın dibine dibine vurmuştu gene.bizde yga konferansı mı Turkcell microsoft kumpanyası mı die düşünüp microsoft a gitmeye niyet ettik.Hata etmişiz.

Gözü kör olsun bu facebook un koskoca microsoft bile işi gücübırakıp facebook msn entegrasyonu üstünde gereksiz yoğunlaşmış.

Yok efendim msnden facebook durumu görülebiliyormuş.Msn den facebook chat e yazışılabiliniyormuş.Falan filan dinliyoruz azimle.Hani bağlayacak bir yerden diyoruz.

Ne bağlaması dinledikçe hüzünleniyoruz.Soğuk sular çarpıyor yüzümüze.Bir de konuyla alakalı soru sorup hediye olarak orjinal windows7 verdi ya yıkıldık.

Son olarak biz çıkarken bir video gösteriyordu;nikah kıyılıyor damat kızı öpmeden facebookta ilişki durumunu evli olarak değiştirmek için izin istiyor.

yazık dedim çok yazık..Face i bu denli ii kullansak ne olur kullanmasak ne olur.

Bu jenerasyonu işe alırlarken facebook seviyeniz diye bir kriter koyarlarsa hiç şaşırmam artık.


Son sözüm mü melis eryılmaz bunu beğenmedi:P

18 Ekim 2010 Pazartesi

Piiz'e İkinci Çıkarma..


Piiz'i hemen hemen alternatif rock seven bir çok insan tanıyor sanırım.Özellikle de Eskişehir'de yaşayan genç-yaşlı herkes mutlaka
ismini duymuştur diye düşünüyorum.

Eskişehir'i kazandığım ilk senemde gitme fırsatı bulamamış erteledikçe ertelemiştim.Geçen sene sonbahar'da ilk kez
teşrif ettiğim piiz konserinde de çok sağlıklı bir günüme denk getirememiş olmamız sebebiyle erkenden kalkmıştık.Lakin
ertesi günü zehirlendiğim için bir şişe serumu cefa içinde yemiştim yeşil odada.

Ve o hazin piiz açılışımdan bu yana bir daha gitme fırsatı da bulamamıştım.

Dün için 4 kişilik bomba planımız piiz konseriydi.Dört dedik katlaya katlaya gittik.Meğer herkeslerin piizi gelmiş.

Gece içersinde on kişiye tamamladığımız sayımızla konser alanına ilk gidipde en boktan yere serilmiş olmamızın farkındalığı ile yol geçen hanının dürtülen onlusu olarak elin oğlunun/kızının nikotin krizi yada çiş baskısı yüzünden gidip gelmeleri
bizi o ayak altında piç etmişti.tam şarkıya kaptırıp gidiyoruz zırt diye adamın biri itekliyor falan..Neyse biz bu itiş kakış içinde debelenirken piiz sahnede döktürüyordu.

Dökülenler hep aynı ya işte sorun bu galiba.Anacım bi grup hiç mi değişemez bir yılda.Değişmek ha şöyle bi kenarda dursun en sevdiğim bir kaç şarkısını da repartuarından çıkarmış olması beni yıktı.Belki hala repartuardadır da, biz 3 te
bataryalarımızı sıfırladığımızdan olay mahallini terk ettik.Eğer bahsetmeye çalıştığım şarkılar hala reparturda var ise o şarkılar önlere alınmalı, bu genç nesil onlara aşikar ahmet abi:)

Neyse efendim neticede şarkıların çoğunda pilli bebek gibi ileri geri hafif sonbahar yaprağı modunda takılmış olsam da en sevdiklerimle birlikte olmamdan olsa gerek dün gecem çok keyifliydi.Eskişehir gencinin 23:30 a kadar ücretsiz girişiyle en çekici etkinliğinde hala ilk sırada olan piiz ,içip içip farkında mısın yokluğumun diye böğürebileceğimiz en güzel bişidir.ilgilenen veya merak edenlere,merak edip gitmeyenlere,gitmek isteyip de fırsat bulamayanlara,fırsat bulup insan bulamayanlara en tavsiye edeceğim güzel pazar gecesi organizasyonudur.Kimse yoksa biz geliriz sizinle:)

Ayrıca ek yapmadan edemiciim piizde sarhoş olanlar bir başka güzel oluyorlar:)
Çeneye vuruyor piiz:)

Çenesi düşük sarhoşları gerçekten çok seviyorum.;)

16 Ekim 2010 Cumartesi

Mungan'dan Bazı Bazı..


Şiir okumak ayrı bir kültür zannımca.Herkes şiirde tat bulamaz.
Şiirle az çok ilgili olan herkes biliyordur herhalde Murathan Mungan'ı.Bilmediğini düşünenler bile Mungan'ı olmasa mektubun şarkısındaki dizeleriyle
çok da iyi biliyor aslında.Derya'sına yazdığı şiiri Yeni Türkü ekibi harika bir tınıya sokmuş..
Mungan'ı takip ederdim lakin bu şiirin hikayesinden sonra bana daha da ilginç gelmeye başlamıştı orjinal şair,ve
ben tüm şiirlerini didik didik etmeye başladım.
Şiirlerindeki o düşük ve eksik cümlelerin verdiği tadı başka hiç bir şairde bulamadım ve bulamıyorum da nedense.O cümleler hep bir eksik,
sanki tam söylese büyüsü kaçacakmış gibi..Cümleler aralarında flört ediyor.Bir arada olmamanın verdiği çekicilik,
o gelgitli ruh hali,sessiz yağmurlar düşmesi hecelerin arasına..
Çok sevdiğim ve bir çoklarının belki de bilmediği bir şiiri var ki o şiiri paylaşmak isterim.

bazı gecelerin sabahı yoktur
yalnızca karanlık olarak kalırlar

bazı ayrılıkların dönüşü olmaz
giden gider
borçlarıyla yaşar kalanlar

geleceği yoktur bazı kalplerin
aşk uğramaz onlara bir daha
tek bir hatırayla yaşlanırlar

bazı pişmanlıklar uzun sürer
zamana yayılırlar

kendinden kaçanlara
saklanacak yer kalmaz dünyada
gün gelir kendileriyle tanışırlar
asıl yalnızlık o zaman başlar
hayata geç kalmıştır kendine geç kalan
şairin dediği gibi
bir daha yaşamak zorunda kalır
geçmişi anlamayan

bazı geceler
bazı insanlar
bazı yerlerde
sahiden karşılaşırlar
bazı insanlar bazı aşklar bazı şarkılar
bu yüzden unutulmazlar
bazı hayatlar hayal tutmazlar
bu yüzden
bazı bazı bazı
çabuk yaşayıp
ansızın kaybolmalar
bazı bazı bazı

Murathan Mungan / Elli Parça isimli kitabından...



başka söze gerek var mı?

10 Ekim 2010 Pazar

Çok Yakında Yeniden..:)

Okul başladı..Ben sopa yemiş eşşekler gibi yine başladım koşmaya.Hayatımdan ayıkladıklarım ve yanımda kalmasını istediklerim
şeklinde bir detoksla başladım yeni güz dönemine fakat gene de yoğunluk hat safhada..
Bir sürü plan var çok zaman yok.Ya okula ne demeli??

Ben böyle dert görmedim vallahi!Tüm hocalar anlaşmış gibi nefes aldırmadan ödev veriyorlar.Bir de bunları sunma kısmı var
bu sebeple artık internete bile giremiyorum.

Gündemi takip edemiyorum.Velhasılı kelam yazacak birşey de olmuyor bu hengamede.

Yarın başlangıç olacak,dönem planımı yapıp düzenli hayata geçiş yapacağım.Ve düzenli blog yazılarıma devam edeceğim.

Bekleyin dönücem;)

26 Eylül 2010 Pazar

Oğlan Bizim Kız Bizim..:)


Düğünlerden ben de sevgili abim gibi pek hazetmem.Yada henüz çok erken olduğu için evlilik gibi bir
fikir çok da benden geçmediğinden olsa gerek.Lakin dün bambaşkaydı.

Rusyadan gelmiştim.Cansu'nun 7 buçukta Aydın'a bileti olduğundan uyumama kararı aldık.
Neticede ben de Cansu'da uyanınca sersem gibi olacaktık.Saati yedi buçuk ettik.Eve gelip
yatmam saat 8 buçuğu bulmuştu.

Gün boyu da düğün hazırlığı sürdü.Benim pilim hayli zayıflamıştı.18:30 da çıktık yola.
Harika bir zamanlamayla düğün mekanına adım attık.

Renklerle aram iyi olmadığından rengini tam tarif edemeyeceğim mor-lila arasında bir tonda giyinmiş
güzeller güzeli bir hatun bizi karşıladı.Canım kardeşim nasıl bi güzel olmuş nasıl zarif bir
görümce olmuştu..(Tıktıktık nazar değmesin:))

Düğün için Hakan abim ve Nihal ablam mükemmel bir yer tercih etmişlerdi.Havuz başında beyazlar içinde
masalarda şamdanlar olan benim gibi düğün sevmeyen birinin "ay böyle olacaksa hemen evleneyim" cümlelerinin
dilimden dökülmesine sebep olacak kadar büyüleyici..

Veee damadımızla gelinimiz bahçeye geldi..Nihal abla cidden gördüğüm en güzel gelin olmuştu bugüne kadar.
Abime zaten laf yok..

Eller havaya yaptık.Rakıları içtik.Güzel niyetlerle kadehlerimizi tokuşturduk.12 sularında
döndük yalovaya.

Düşündüm de onca yorgunluğuma rağmen gitmiş olmam beni bile çok şaşırttı.Demekki kardeşlik bu
demek.Ve belki de gençlik dediğimiz o yorgunluk ta gelin almış olmanın verdiği mutlulukla göbek atmaktı:)

Hakan abim-Nihal ablam umarım her gününüz düğününüz gibi heyecanlı ve mutluluk dolu geçer..

Onlar erdi muradına,eğer aynısından olacaksa darısı da bizim başımıza:)

21 Eylül 2010 Salı

Yurtdışında Ucuza Nerde Kalınır??

Yurtdışına mı gitmek istiyorsunuz ama paranız kısıtlı mı?kalacak yere az para,gezmeye çok para
harcasam bi güzel tavaf etsem mi diyorsunuz işte doğru yer hosteller:)

Efendim ben bilmezdim hostel diye birşey olduğunu, daha da komiği buraya geldiğimde hostelde kalacaksınız demişlerdi ben de hotel herhalde diye düzeltmiştim içimden.Elimizde valizleri çekelerken
yahu ne zengin ofis baksana hotelde kaldıracak 25 gün diyordum.

Lakin işin rengi ben o katı görünce değişti.Haa yanlış anlaşılmasın çok abes diil aslında.Sadece paylaşım hat safhada.Ama ucuz.
Hatta bundan böyle Türkiye'de değil yurt dışında bu güzel koğuşlarda kalarak tatil yapmak daha cazip geliyor .Hatta sizde buradan dilediğiniz ülkedeki hostelleri detaylı olarak aratıp inceleyebilirsiniz.

Koğuş demem şundan sebep;
bi kat düşünün odalara alabildiğince ranzayı döşemişler.Yaklaşık 8-9 kişi burda kalıyor.Ama kızlı
erkekli yani öle harem selam yok herkese selam olsun diyerek dalıyorsun odaya artık odada kimler kalıyor senin şansına.

Biz önce sekiz kişilikte kalıyorduk.Şuan 9 kişilikte kalıyoruz.Odamız hayli kalabalık ve renkli.
Lakin gece olunca 41 milletten insan horultusu kulağına geliyor.Arada gevende niyetine salıverenler de
senfoniye eşlik ediyor.Hava ne denli soğuk olursa olsun pencere açmak sünnet.yoksa bayılıverir 9 kişi
kimseyi de suçlayamazsın.Odayı karartıyoruz romantika oluyor.

Her gece başka solist her gece farklı ülke yani;)

bambaşka bir deneyim ama hayli ucuz.Kız kıza gidilmez sonra melis sen demiştin biz gittik diyen olmasın.
yaklaşık 8-15 euro arasında değişiyor kişi başı fiyatları.

Yazımdan da anlaşılacağı gibi hayli komik ve sıradışı bir deneyim.
Hayat deneyimlerle dolu neticede herkese selamlar.Zart zurt hor hoorrr horr:)

17 Eylül 2010 Cuma

Bozca'ada..


Bozcaada'nın bende bambaşka bir yeri vardır.Kendimi bildim bileli adalar sevimli gelir bana.
Beyaz evler mavi panjurlar,girintili çıkıntılı büyük arnavut taşları,sabah garip bir huzurla
uyanmak..

Bundan beş sene evveldi sanırım ilk bozcaada ya gidişimiz.Annemin keşfettiği abimle ikimizinde
hadi bakalım görmekten zarar çıkmaz diyerek gittiğimiz sayfiye yeriydi.

Ertesi sene de tercihimiz bozcaadadan yana olmuştu.Sakin adahan pansiyonumuzda sevgi teyzenin,
serkan ve ercan abinin,fatma ablanın,adahanın selda ablanın o sıcaklıklarıydı belki de bizi oraya
çeken.

Sabah uyanılır tüm adayı saran enfes ada ekmeği, ki henüz o tatta bir ekmek bulamadım,ezine peyniri,
mis gibi reçel ve şuan ciddi anlamda özlemini çektiğim demleme çayla kahvaltı ettikten sonra mitos,
ayazma,yada koylardan birine denize girmeye gidilir.

(mermer koyu şiddetle tavsiye edilir.)

Akşam üzeri pansiyonda ya cümbür cemaat makarna haşlanır,yada balık yenir.Deniz sonrası
o mahmurlukla nasıl da güzel olur o yemeğin tadı.Üstüne mis gibi çaylar içilir.yemek sonrası az kestirirsin..

Saat ilerleyince ya şarabını alır kale dibine inersin,veya adahanın enfes müzikleri eşliğinde şarap yudumlarsın,
yada ayazma da plajda bir etkinlik vardır.

Eskiden bir de bar vardı iskelenin üstünde.Salhane..Orası da fena değildi hani.Adanın genç ruhu orda takılırdı..

Saatler geçtikçe güzelleşir ada.Şarap gibi bekledikçe siner güzelliği içine.

Sırf yazın değil kışa çeken vakitlerde de başkadır.Mesela Polente vardır.Tam adanın kalbinde.
Tavla keyfi başkadır orada..

Adada herşey başkadır aslında.Şuan sevgili annemle abim adadalar.Ben de St.Petersburg'da hasretle bu yazıyı
yazmaktayım.

Yanlış olmasın hayatımdan memnunum ama ne olursa olsun adada olmak isterdim.Çünkü ada bir başkadır..

16 Eylül 2010 Perşembe

Kayıt Zede...


malum okullar açılıyor,üniversitelerde.Bu dönem sırasıyla üniversitelerin kayıt yenilemeleri açılıyor.
Açılıyor mu kilitleniyor mu tartışmaya açık bir konu.Tüm öğrenciler bilgisayar tepesinde otomasyona sövüyor.

Dün aynı durumdaydık.Sabahın köründe kargalar bokunu bile yemeden uyandık.Neymiş efendim sabah saat 8:30 da
sistem açılacakmış da biz de kayıt yapacakmışız.Külah verelim de anlat osmangazi!
Gayet iki koyun biri fef biri iibf ci açıp laptopları beklemeye başladık.Saat 8.35 de açıldı pandoranın kutusu.
Ben o andan itibaren girişimlerdeyim ama olmuyor.explorer,google chrome,firefox ve en son çare opera ile de girişimlerimi
sürdürdüm de bana mısın be kardeşim demedi.Saat 11 e kdar bu debdebeyi inatla sürdürdüm en son
lanet olsun ya diyip yattım geri.

Tabi burdan hemen ekliyeyim ogu nün fef i bi başkadır.Tadından yenmez hatta.Hoca seçimi falan yok.İlkokul kaydı gibi ders belli hoca belli seçiyoruz sadece.

zaten matematik+istatistik bölümünü avuçiçi kadar binaya sokuşturmuşlar mutlu olmaya çalışıyoruz.Hoca olsa neye yarar sınıf mı var?
100 kişi ders almıştır 70 i gelir ilk hafta,hoca ikinciye alanlar gelmesin der hoca da haklı sınıf şehir hamamına dönüyor 20.dakikada.ara ara nidaları yükseliyor sınıftan.
Ders almada bu güne kadar (3. sınıf olduğum düşünülürse) kontenjan dolmasını duymadığım gibi aksine hep boş kalan kontenjana hocaların zorla ders verdiği arkadaşlarım bile oldu.

Tüm bunlara dayanarak 1 saat kestirdim.Saat 12 civarı gene kalkıp bilgisayarla ve otomasyonla olan kavgama devam ettim.Kaydımı yaptığıma yada yarım yamalak yapabildiğime demeli galiba ,sevinemedim bile ,çünkü seçmeli olan bir dersime kontenjan olmadığından alamadınız yazısı düşüverdi ekrana.Hadi buyur burdan yak.
Zaten saflar gibi gidip üstten ders almışım.hepi topu 20 kredi almış olucam.seçmeli ders de patlayınca gayet 17 krediyi paşa paşa almış oldum..Şimdi gül gibi 17 kredimle mis gibi 3 günlük okul programımla,ve muhtemelen kalmak zorunda olacağım yaz okulumu düşünerek,güz yılını heyecanla bekliyorum!

13 Eylül 2010 Pazartesi

Deli Kıza Cilve Yap Dedik,Osurdu!


Aslında bugün referandumla ilgili gerçekten bomba gibi bi yazı yazdım.Fakat yazdığım yazıyı tekrar okuduğumda içeri almaları olasılığının yüksek olduğuna kanaat getirerek ve yazılarımı gün ışığında yazmak daha çekici geldiğinden,yayınlamamaya karar verdim.

Ah be koyun bakışlı cengaver halkım gene nettin sen?Hani memnun değildin,işsizdin,eşitlik bu mu diye yırtınıyordun,şehit haberlerine her seferinde lanetler yapdırıyordun,amerikanın kölesi olmak istemiyordun ne oldu şimdi?

Elini vicdanına koy da düşün neye dayanarak gene "evet" diyiverdin.
Artık yakınma bari.Kendini kendi ellerinle ateşlere attın ya artık susma vakti!!

Ananı da alıp gidersin artık.Ne zaman unuttun bu cümleleri.

Deli kıza cilve yap demişler,osurmuş! o hesap sizinki de.Hakkını savun,kendini yönet dediler sen osuruverdin.Osurmak da az kalır.Sıçı verdin resmen.

Bu ülke bu gidişle düzelmez.Ha düzeltmek istesek neler olur da düzeltmek isteyen de yok belli ki.

Eşşeğin kıçına su kaçtı bir kere.Ve artık yapacak hiçbirşey yok..

"Unutulmamalıdır ki, milletin hâkimiyetini bir şahısta veyahut mahdut eşhasın elinde bulundurmakta menfaat bekleyen cahil ve gafil insanlar vardır."
Mustafa Kemal Atatürk

12 Eylül 2010 Pazar

Abur Cuburla Şiştim Blogcum!


Yandık! Cansu bir hallerde.Hop oturup hop kalkıyor resmen.heyecan adrenalin bu hostelde
hiç eksik olmuyor.Cansu kendini abur cubura vurdu.işin kötüsü bana da yediriyor.Günlerdir
boğazımızdan sadece makarna geçti ama çikolata desen her çeşidini yedik.Sabah
kahvaltımız diyet programı gibi.iki dilim ekmek.ne idiğü belirsiz bir mantarlı krem peynir.
çay ve elma.O elma nedir bunu bilmiyoruz.Ama doyalım diye dünyamızı şaşırmış durumdayız.
Markete gidiyoruz hayvalı yahu bunlarda kesin domuz yağı vardır diye diye aldırmıyor
normal şeyleri.Hostelimizde olağan üstü hal ilan edilse 4 kişiyi 2 hafta idare edecek kadar
abur cubur var.Benim sinirler içimde düğmük olmuş olacak ki herşeye gülüyorum.
Cansuyla ikimizi gören halimize acıyordur kesinlikle.Allah sonumuzu hayırlara çıkarsın.
İlk işim esjime birinci sıradan kayıt yaptırmak.Bu çikolatalar erimez başka türlü.

11 Eylül 2010 Cumartesi

Huriyeler Diyarında Bulduk Bir Cennet:)


Sevgili blog bugün St.PEtersburg'da yolumuzu kaybettik sanıp gözümüzü cennette açtık
adeta.Hurisiz de olsa cennet cennet idi lakin rusyada cennet huriyeli olurdu zaten:)
Sabah aldım haritayı elime.Bakıyoruz,herşey güzel ben bi hedef belirliyorum oraya gidiyoruz.Aslında bugün planımızda Petergof vardı fakat müzeler 17'de kapanıyor,biz evden çıkarken saat 15 olmak üzereydi bu sebeple Petergof turumuzu yarına erteleyerek
Puşkinin verimli yıllarını geçirdiği kasaba olan Pushkin Kasabasına gitmeye karar verdik ama hiçbirimiz orada Catherine Sarayının olduğunu ve oranın merkeze ne kadar uzakta olduğunu bilmiyoruz.
4 cahiller yerin tarifini aldık gideceğiz.HAritayı ben kullanmayı bildiğimden ben öğreniyorum adresi gidiyoruz.Bizim kaldığımız yere bir hayli uzak olan moskovskaya durağına gidip oradan minübüse bineceğiz.Moskovskayada indik birilerine sorduk minübüsleri de bulduk.Gayet eminim doğru yoldayız..
Minübüs hareket etti.Git Allah git! çıktık mı e-5 gibi bir yola.Erenler ve Cansu bana bakıyor yanlış minübüse mi bindik dercesine.Çünkü minübüse binerken Ruslara sormuştum.Ama bir cümle bile rusça bilmememe rağmen beden dillerinden anlamış olduğuma kanaat getirdim.Doğru olması gerekliydi.Minübüste bir hatun bulduk ingilizcesi de benden beter hatta ingilizce konuşmuyor rungilizce gibi rusça ingilizce karması birşeyler geveliyor..O bize burada ineceksiniz diyecek ama biz korkmaya başladık.Resmen kaybolduk çünkü.
Otobanda gidiyoruz.Bende nasıl geri döneriz diye hayıflanmaktayım.Bir baktım ki bir kasabaya geldik.Evet yer doğru da bu kasaba da ne var bilmediğimizden napcaz diye düşünmeye geçtim.Minübüsçü indirdi bir de baktık hoş bir yapı.Tepesi de altından kubbeli.Kesinlikle güzel bir yer herhalde diyerek girdik içeri.
Aman Allahım sanki cennet.Eve geldiğimde araştırdım meğerse deli petro eşi catherine için yaptırmış o sarayı.Vay be ne eşler var diyesim geldi.Bir de kubbesi gerçekten altın mış.100 kilo altın kullanılmış.Türkiyede olsa tepesine çıkar cengaver halkımız.
Dişleyerek de olsa söker valla o kubbeyi.

St.Petersburg'da beni en çok etkileyen mekan oldu.Ah bide kaybolduğumuzu düşünmeyeydik daha keyifli bir yolculuk olurdu herhalde:)


Yer:Catherine Sarayı(Puşkin Kasabası)

7 Eylül 2010 Salı

Subway Filarmoni Orkestrası:)


Hadi şimdi de gelelim subway olayına.Bugün staj sonrası gayet keyifle gezdik dolaştık
hermitage müzesinin çevresinde.Sonrasında acıktık ve subway de yemek yemeye karar verdik.
Çok cazipti çünkü sandwich+lays+kola 39 ruble diyor.gerçekten sudan bile ucuz dedikleri
noktaydı.Biz hiç aldırmıyoruz.Hani ucuz ya altında buzağı aramaya ne gerek var.Girdik maşallah
okul yemekhanesi sanki bi uzun sıra.bizde sıradaki yerimizi aldık.Ama rusyada ingilizce bilen bir
insan evladı yok denecek kadar az olduğundan iki gündür geliştirdiğim yazma,çizme tekniği ile mutlu
sona ulaşacağımızı düşünüyorduk.elimde kağıt kalem cansuyla heyecanlıyız günlerdir adam gibi birşey
yemediğimizden o subway bize kaymak gibi gelecek çünkü..bir de ucuz ya!neyse efendim sıramız geldi bingo!
görevliler ingilizceden bir haber.Ben başladım menünün olduğu afişi çizmeye kız gördü.Gayet güldü.daa dedi.
devam ediyoruz.dilsiz sağır modda göstere çize birşeyler yapıyoruz kendi çapımızda.Lakin çap dar gelmiş olacakki
bizim 39 rb olduğunu sandığımız menü oluverdi mi 467 rble.hoppa biz dumure!dedik bırakalım.
onu eksilt öbürünü isteme derken kuş yemi kadar menü kaldı bze.tepsimizi açıklayayım;iki subway sandwich,bir kola iki pipet.
Hesap bu sefer de oldu 270 ruble.yaklaşık 13 buçuk tl!ohh ne harika zaten derdimizi anlatamıyoruz.
sorsak soramayız cevap desen alamayız.önümüze bakaka gidip oturduk bir masaya.oturmadık sindik demek daha doğru bir
ifade zannımca.Subway i yedik!şuan saat 02:35 ve içimde ne gibi bir sindirim faliyeti oluyorsa
sanki filarmoni orkestrası yutmuş gibiyim!

Ya Evde Yoklarsa?

Aslında hergün yazmak isterdim bloguma Rusya'daki garip olaylarımızı lakin internet yok.
Nerdeyim st.petersburg.internet neden yk bu bir bilmece.
ilk günden başlamalıyım.Moskovaya kadar geldik.Sorun yok.Yeniden check in yapıp petersburga aktarıcaz kendimizi lakin içim
huzursuz
dürtüklüyor hislerim bak şu valizine son kez diye.Neyse türklerin oha be diyeceği kadar seksi bir ablamız
checkinimizi yaptı geçtik st.petersburg kapısına.gate:13 dikkat lanet 13!önce uzunca bir süre iki saftor ufa sırasında
bekledik sonra
anladıkki bizim uçak kalkmak üzere.koşarak geçtik kapıdan.gülmekten yürüyemiyoruz da.Business class a bir de baktık ne görelim!
Cidden rüyalarımdaki gibi bir business class herkes giyinmiş lacileri hepsi gıcır!şimdi sen rüyalarında business class mı görüyorsun
die söylenenler var eminim.ama o lafın gelişi:)
Neyse geldik st.petersburg a.Filmlerde olduğu gibi elinde isimle bekleyenler biz de bakıyoruz hani ivan'ı tanımıyoruz ya o da
AIESEC falan yazmıştır yada isimlerimizi falan yazmıştır diye..Nerdee...Hiç bir tabelada bize delalet eden nokta bile yok.
Bari valizleri alalım diye bagaj kısmına gittik.Öyle eski bir yer ki sanki eskiden balıkhaneymiş şimdi havaalanı o derece..
Baktık bizim uçuş açıldı.Bagajları küt küt atıyor rus danaları!Cansunun ki geldi benim ki yok.Ama bekliyoruz.Neyse tüm uçağın valizler
geldi ve sonunda bizim bagaj kapatıldı.Benim valiz çıkmadı.Ve gariptir ki ben de bir sakinlik..Cansu'ya dedim gel de soralım şuraya.
Gittik kadın olabilir gel rapor yazıcam dedi.Çıkardım pasaportu not falan aldı.Dedi ki bi adres ve telefon ver sana burda ulaşacağım.
Tabi diyemedim ki ablacım bizi gelip alan olmadı biz de bilmiyoruz adres ve telefonumuzu.Şuan için verebileceğim bir numara ve
adres yok dedim.PEki dedi çıktı aldı.Oranın numarasını ve kayıp kayıt numaramı çizdi telefonunu ve adresini öğrenince ara dedi.
Peki dedik ama sudan çıkmış balık gibi bakıyorum etrafa.Napcaz diye?Elin memleketi.İki kız yer bilmiyoruz yön bilmiyoruz,ruslar
da ingilizce bilmiyorlar saolsunlar.Kala kaldık.Cansu bi mola verdi.Ben de o arada information gördüm dur dedim soriim.Kıza
sordum kız nete girdi orayı aradı burayı aradı.işin daha kötüsü AIESEC nedir hiç duyan da yok.Allah'ım diyorum içimden hani dünyanın
neresine gidersek gidelim mutlaka bi AIESEC li bulurduk?AIESEC i bilen yok?!Bi şekilde kız öğrendi.Haritadan çizdi.Otobüse binip
metroya aktarma yapmamız gerekiyor.Ok.Çıktık otobüsü bulduk.Bindik ama bi elimizde horozumuz eksik tam köyden indim şehre modelindeyiz.
gören gülüyor kesin halimize.öyle bir şaşkınlık var suratımızda.biz bile bakmıyoruz birbirimize gülmeyelim die.Aktarmaya geldik
baktım ki bi metro bekliyo koş cansu dedim bindik ama doğru yön mü bilmyioruz cansu da ya yanlışsa falan diyo neyse ki doğruymuş.
ofise 500 mt yakında bir yere geldik ama tarifin burdan sonrası tutmuyor.Yağmur var bardaktan boşalırcasına.Zaten cansunun
valizi içinde bilet aldık metroda bagaj bileti.şoktayız.kaybolmuşuz.telefon yok.türk hatları servis dışı.bi avm bulduk.
girdik allahtan sırt çantama koymuştum laptop ı.İsmaile ulaştık.O petersburg a ulaştı.neticede biz 4 saat oturduk.ve gelip bizi
aldılar..
Bu ana kadar beynimden geçenleri tahmin edemezsiniz herhalde.Kaybolduysak ne olucak?Ne yeriz nerde uyuruz.iki kızız aman allahım
kesinlikle içimde bir fatih akın yatıyor.NEden fatih akın onu da bilmiyorum:)ama neticede,gayet becerdik petersburgda ayakta kalmayı.
Türkiye taşını toprağını öpim!:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...